Bu Blogda Ara

11 Eylül 2021 Cumartesi

Kayseride bir hafta sonu

Pastırma ve halısıyla ünlü olan Kayseri,1521 yılında Osmanlı topraklarına bağlanmıştır. Cumhuriyet döneminde il merkezi olmuş ve o zamana kadar ‘Kayseriye’ olan ismi Kayseri’ye dönüşmüştür. Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de önemli bir ticaret merkezi olan kent, kış aylarında Erciyes Dağında canlanan turizmi ile ön plana çıkmaktadır.
Kayseri’nin ilkleri, Anadolu’nun ilkleridir. Anadolu’da ilk yazı Kayseri’de bulunmuştur. Anadolu’da Türkler tarafından yazılan ilk eser Kayseri’de telif edilmiştir. Anadolu’da Türkçe olarak yazılmış ilk eser Behçetül Hadeik (Bahçelerin Güzelliği) adlı eser de Kayseri’de yazılmıştır. T.C. ilk kadın mimarı da Kayserilidir. Uzun süredir aklımızdaydı, bu zamana kısmetmiş. 3 arkadaş atladık gittik, e o zaman başlayalım. Kayseri deyince hamur seven biri olarak ilk mantı gelir aklıma… Bir de sucuk ve pastırma.. Zaten Kayseri, sucuk, pastırma ve mantısıyla ünlü. Bünyan ilçesi de halılarıyla meşhurmuş, bunu da yeni öğrendim. Bu kadar girizgah yeter diyerek 2 günlük rotamı yazmaya başlıyorum o zaman…
Saat 07.30 uçağıyla havalandık mantı diyarına doğru.. 1 saat 10 dakika aşağı yukarı, şu bildiğimiz , türkülere konu bir Erkilet güzeli var ya hani, güzeli görmedim ama tam olarak Erkilet denilen yerde havalimanı. Merkeze gitmek için otobüs var ancak Kart38 denilen ulaşım kartlarından edinmeniz gerekli. Dolum makineleri aynı zamanda kart satışı da yapıyor. Kart 10 TL, dolum ise istediğiniz kadar ama para üstü vermiyor aman dikkat!!!
Birer kart edindik ve gezimize başladık. Önce şöyle yöresel bir kahvaltı yapalım dedik ve Melikgazi tarafında Saray çiftliği denilen mekanda aldık kahvaltımızı. Yöresel serpme kahvaltı alalım deyince donattılar masayı..
İlk durağımız Atatürk evi.. Neredeyse Türkiye’nin her şehrinde bir evi var, olmazsa olmazımız.
Aslında İmamzade Reşit Beyin evi. Atatürk, Sivas kongresinden dönerken Kayseride kalacak bir yere ihtiyaç duyar. Reşit Bey, çok misafirperverdir ve evini açar. Evdeki eşyalar eski, ancak orijinal değil. Balmumu heykeller de çok hoşuma gitti.
Merkezdeki çoğu yer yürüme mesafesinde, Kocasinan ve Melikgazi olarak ikiye ayrılıyor aslında çok ta ayırt edemedim. Atamızın evini ziyaret ettikten sonra durak , Meryem ana kilisesi. Kilise, Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından şehir kütüphanesine dönüştürülmüş, ama normal bir kütüphaneden çok farklı geldi ambiyansı bana. Çok ta beğendim, tavanlara bakıldığında kiliseden bozma olduğu anlaşılıyor.
Bahçede de bir çeşme var ama camla kapatılmış. Şehirde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri Milli Mücadele Müzesi, Eski Kayseri lisesi binasında. Kayseri Lisesi, yan tarafta başka bir binaya taşınmış, eski lise de müze haline gelmiş. Müzekart geçerli değil, yetişkin giriş 4 TL.
Müzedeki canlandırmalar o kadar gerçekçi ki, bizim gibi hafta sonu planınız bile olsa bu müzeyi mutlaka dahil edin planınıza.
Merkez, Cumhuriyet Meydanı, raylı sistem ağı çok geniş, ismi de Kayseray. Cumhuriyet meydanının simgesi her şehirde olduğu gibi saat kulesi, hemen arkasında atın üzerinde Atatürk heykeli. Zaten caddenin kalabalığından anlarsınız buranın merkez olduğunu.
Erciyes Dağı, çoğu yerden görülüyor.
Kayseri bolca cami ve türbenin bulunduğu bir şehir, bunlardan biri de Sahabiye Medresesi, saat kulesinden hemen karşıya geçince. Dışardan görünüş, bu şekilde, içerisi de cafeye dönüştürülmüş.
Selçuk Müzesi, Gevher Nesibe Tıp Müzesi olarak ta geçiyor.burada da Selçuklulara ait eserler ve yazılar var. Giriş çin yine 4 TL ödedik, müzekart geçerli değil.
Selçuk müzesi, Mimar Sinan parkının içinde yer alıyor. Mimar Sinan da Kayserili bu arada. Çok güzel, havuzlu bir park, Mimar Sinanın da heykeli var.
Bir başka yapı da Seyid-i Burhanettin müzesi, park formatında yapılmış.Bitiminde de bizdeki Beltur tarzı belediyenin işlettiği Kaytur adlı kafe var.
Yoğun burç, 1211-1220 yılları arasında hükümdarlık yapan Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Kuzeyden gelen Roma surları ile batıdan gelen Bizans surlarının birleştiği noktada inşa edilmiştir. İçerisi yine kafe olarak düzenlenmiş.
Kale, tüm görkemiyle genişçe bir alanı kaplamış ama tabi restore edilmiş halde. Birkaç yerden girişi var, içeride de Kaleiçi denilen mekan ,akşamları canlı müzik yapılıyor,ayrıca Kale akşam saatlerinde ışıklandırmayla muhteşem bir görünüme bürünüyor.
Kayseri Arkeoloji Müzesi de kale içinde. Burada müzekart geçerli, giriş 12,5 TL.
Sıradaki rota, Cumhuriyet meydanından 15TE numaralı otobüs ile Talas… Tam da benlikmiş, eski evler, kestirme sokaklar, üstelik akşam çok hareketli, mekanlarda canlı müzik, eğlence. Çok ta güzel bir manzarası var, rotanıza dahil edin mutlaka..
Alışveriş için de merkezda Kadınlar Çarşısı. Burada sucuk, pastırma ve mantı üçlüsü haricinde hiçbir şey göremedim. Sucuk, kangal olarak satılmıyor,hiçbir Kayserili kangal sucuk yemezmiş. Normal sucuktan farkı da doldurma şekliymiş.
Haftasonu planımızın 2. Gününde Ağırnas oldu rotamız. Ağırnasa da toplu taşıma ile ulaşım mevcut. Yine türkülere konu olan, benim de çok sevdiğim türkü Gesi Bağları da Ağırnas yolunda, boş bir arazi, birkaç tane ev var sadece ama burası Gesi olarak geçtiğinden bu adı almış sanırım. Ağırnas, küçük bir köy. Zaten her yerde Mimar Sinanın adı var çünkü Mimar Sinanın doğduğu ev de burda. İlk olarak oradan başladık, ev çok eski haliyle ama eşyalar orijinal değil, balkon manzarasını da çok beğendim.
Evdeki ziyaretten sonra sırada Agios Prokopios kilisesi var. Mimarisi çok güzel ama kilise kaderine terkedilip, gidilmiş gibi. Kilisenin çaprazında olan bina da çok hoşuma gitti. Bu arada Talastaki evlere çok benziyor, kestirme sokaklarından dolayı ama o kadar hareketli olamaz diye düşünüyorum.
Son olarak ta Ağırnas yeraltı şehrini ziyaret ettik. Bu arada şehirde çok fazla yeraltı şehri var. Bunlardan biri burası, giriş te ücretsiz ancak içerisi biraz soğuk, bilginize. Zamanında Turan, Talas gibi yerlere gitmek için yol bile inşa edilmiş.
Yeraltı şehri çıkışı yine Kaytur kafe var. Tam karşısındaki yoldan da Koraman vadisine gidiliyor ama oraya zamanımız kalmadı. Ve sıra geldi Kayseri’ye geliş amacımıza, olmasa olmazımız mantı.. Eskiden kız isteme merasiminde geline mantı açtırırlarmış, güzel açarlarsa verirlermiş gelini. Mantının türlü türlü çeşitleri var ama hepsini denemek mümkün olsaydı keşke. Zaten iki akşamımız vardı. İlk akşam Altıntabak denilen restoranda aldık yemeğimizi. Buradaki mantının servis farkı var, şöyle ki mantı üzerine domates sosu ve tereyağı ile servis ediliyor. Yoğurt ayrı geliyor, isterseniz ekliyorsunuz.
2. akşam da Altıntabak karşısındaki Elmacıoğlu İskenderde aldık yemeği, İskender dediğime bakmayın, yöresel denemek istemiyorum diyenler için standart kebaplar da mevcut
Sadece mantı değil, meşhur yemek. Yağlama, biraz yağlı ama lahmacundan bir fark göremedim, içerisine yoğurt konularak dürüm şeklinde yeniyormuş ama tercih sizin tabi. İki türlü de denedim.
Sarmaları da çok meşhur, bir o kadar da lezzetli. Ve cıvıklı. İsim bana sulu bir yemeği çağrıştırsa da görselde etli ekmekten farkı olmadığını görünce, denemeye karar verdim. Tadı da aynı, etli ekmek veya kuşbaşılı pide olarak değerlendirebilirsiniz.
Bir de sadece burada yetişen Gilaburu denilen meyvenin suyu var, ama mevsimi değilmiş. Böbrek taşını bile kırdığı söyleniyor.