Bu Blogda Ara

31 Temmuz 2022 Pazar

3 Günlük Bursa gezimiz

Sabahın ilk ışıklarında çıktık yola. Tabi ki karayolunu tercih ettik Deniz yolu tercih edenler için İdo veya Budo ile de ulaşım mümkün.
Girer girmez büyük şehir tabelaları çıkıyor karşımıza..Devasa binalar çarpıyor gözümüze Türkiye’nin iki büyük araba markası Tofaş ve Renaultun fabrikaları da burda..
Bursa gezimizin ilk günü... Önce Bursakart almamız gerekiyor, otogarda makine var ama kart ücretinin yanı sıra 25 TL zorunlu yükleme gerekiyor. Otogar'ın kapısından çıkınca sağdaki büfeden 28 TL ödeyerek karta sahip olduk, makinelerden istediğiniz tutarda yükleme mümkün oluyor bu durumda.
Otelimize yerleştik önce... Ulupark Otel merkezde Uluyol denilen bölgede. İlk durağımız Cumalıkızık. Bursa'nın simgesi Uludağ, Cumalıkızık ta onun eteklerinde bir köy.
Şehre uzak ama ulaşım aslında çok kolay, Meşhur AVM Kentpark'ın çaprazında bulunan Halkbank şubesinin önünden Cumalıkızık yazan minibüse atladık. 8,5 TL ücreti var, 40-45 dakika sürüyor çünkü Cumalıkızık , Yıldırım ilçesine bağlı, 4 dakikada bir sefer var. Köyün girişinde Cumalıkızık tabelası ve hemen arkasında asırlık anıt çınar....
Köyün hikayesi de çok enteresan. Kızık boylarından gelen bir grup insan o bölgede 5 adet köy kurmuş. sadece bir tanesinde cami varmış ve köy halkı cumaları oraya gidermiş. bu sebeple ismi Cumalıkızık kalmış ve ayakta kalabilen tek köymüş.
Önceliğimiz tabi ki kahvaltı, bunun için çok alternatif var ama bizim tercihimiz Saklı Konak oldu. İşletmeci Yasin Bey, çok güler yüzlü ve misafirperver bir beyefendi. Mekan, eski bir konak ve bahçesi çok güzel, bir teras katında oturduk, serpme kahvaltı kişi başı 90 TL.
Aynı Şirince.. Arnavut kaldırımlı taş sokaklardan yokuş yukarı çıkıyoruz. İsim babası cami tepede,her yerde hediyelik eşya,erişte,tarhana,kuskus,reçeller.Buranın evleri ile ilgili de çok ilginç bir rivayet te kenarlarından sarkan ip.. Eğer ip sarkık halde duruyorsa, ev sahibi evde demekmiş, tokmağa 1 kez dolanmışsa komşudayım demekmiş, ip sarkık değilse tatildeyim demekmiş..
Burada bir de ismiyle dikkat çeken Cin Aralığı sokak var. Sokak denemez aslında ama o kadar şirin bir görüntüsü var ki, fotoğraf çekilmeden çıkamayacağınıza garanti verebilirim.
Yıllar önce izlenme rekorları kıran Kınalı Kar dizisinin çekildiği konak ta burda, kafeye dönüştürülmüş. Diziyi izlemedim ama sizler için fotoğrafladım meşhur konağı.
Sıra geliyor Osmanlı yaşantısının birebir anlatıldığı küpeli eve. Bu ismi bahçedeki küpe çiçeğinden almış.
3 katlı bir konak, girişte yaşlıca bir amca gerekli bilgilendirmeyi yapıyor ve dernek statüsünde olduğundan 10 TL ücret alınıyor girişte.
Evi gezdik, beğendik ve yeni yerler keşfetmeye koyulduk. Ara sokaklarda turladığımız esnada uzun boylu genç bir beyefendinin daveti üzerine tarihi bir yapıya girdik. Burası fotoğraf stüdyosuydu, eski kaftanlar giyilerek fotoğraf çekiliyordu. Hatıra kalması adına giyindik kaftanları ve muhteşem yüzyıl sahnelerini aratmayacak bir poz vererek çekildik fotoğrafı.
Sonraki durağımız Nilüfer'e bağlı Misi Köyü . Aklınızda olsun da halka adres sorduğunuzda herkes farklı tarif eder.Ben doğru tarifi yazarak sizi bu dertten kurtarayım. Metro ile Acemler durağında inip, B120 A otobüsüne aktarma ve son durak Misi Köyü, Bursakart geçerli.
Burası da Cumalıkızık'a çok benziyor, rengarenk evlerle dolu sokaklar...
Köyün en can alıcı noktası da Nilüfer Çayı. Hemen yanında bir kafe var ve dere üstüne de masalar konmuş, ayakkabılarınızı çıkararak oturabilirsiniz.Dönüş için de yine Acemler durağına ulaşım mümkün. Kanalımda izleyebilirsiniz.
Akşam için de tercihimiz Bursa merkezde Arap Şükrü Sokağı, Altıparmakta ve Osmangazi'nin en hareketli bölgesi. Tamamı balıkçılardan oluşan ve büyük çoğunluğu meyhane konseptinde olan mekanların bulunduğu , fazlaca hareketli, eğlenmek için birebir. Şöyle bir bakalım diye daldık sokağa ama mekan çalışanları bir türlü rahat bırakmadı.
Gezimizin 2. gününde Bursa'nın cennet köşelerinden biri olan Gölyazı oldu rotamız.
Bursaray metrosunun son durağı Uludağ üniversitesinde indikten sonra buradaki perondan 5-G otobüsüne bindiğinizde son durak Gölyazı.... yarım saatte bir sefer var ve yolculuk ta yarım saat sürüyor.
Gölyazı, Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı bir köyü. Köye araçla giriş yasak, sadece köy halkının arabaları veya esnafa mal getiren araçlar var. Otobüs girişte bırakıyor. Sol tarafta Aziz Panteleimon Kilisesi şu an Gölyazı Kültür evi olarak kullanılıyor.
Biraz daha ilerisinde bölgenin simgesi ağlayan çınar, tam meydanda yer alıyor. Yaklaşık 750 yaşında olduğu düşünülen bu çınarın çok hüzünlü bir hikayesi var: Çok eski bir dönemde köyün delikanlılarından Mehmet, Rum kızı Eleniye aşıktır. Meşhur çınarın önünde gizli gizli buluşurlar. Evlenmek isterler ama o dönemler de mübadele sürecine denk gelir. Yine bir gün Mehmet çınarın önüne gelir, bekler bekler ama Eleni gelmez. O sırada köye bir haber gelir, bütün Rumlar kimseye haber vermeden , sadece alabildikleri eşyalarını alıp, köyü terketmişlerdir. Mehmet bunu öğrenir ve sevdiğinin peşine düşer. Yolda Eleni’nin abisiyle karşılaşır. Aralarında tartışma çıkar ve Mehmet yaralanır ancak şehre getirilene kadar hayatını kaybeder. Eleni bu olayı arkadaşlarından öğrenir ve köye gelir . Mehmet, çınarın altında kanlar içinde yatmaktadır. Bu sebeple çınar, ağlayan çınar adını almıştır. Diğer bir rivayet te ağacın göle yakın olmasından kaynaklı nemden terleme yaptığı ,bu sebeple bu adı aldığı düşünülmektedir. Köye gelenlerin fotoğraf molası verdikleri yerdir.
Bölgenin bir diğer fotoğraf noktası ise Uluabat Gölü. İznik gölünden sonra Bursanın 2.büyük gölüdür.
Gölde sandalla tur düzenleniyor ki kesinlikle tavsiye ederim. Biz Arif kaptanın teknesine bindik. Tekne başına 100 TL ücreti sadece Türklere .Aşağı yukarı yarım saat sürdü gezimiz. Tüm gölü turladık, kaptan güzel bilgilendirmeler de yaptı. Çok eğlendik , çektiğimiz muhteşem fotoğraflar da cabası...
Ara sokaklarıda turlarken de farklı birkaç noktada ,kuluçkaya yatmış leylek yuvalarını fotoğraflama imkanınız var.
Gölyazıyı bitirdikten sonra aynı otobüsle tekrar Organize Sanayi Durağına geldik ve sahil kenti Mudanya'ya gitmek üzere sağ tarafta üzerinde Mudanya yazılı beyaz minibüslere bindik. Ücret 11,75 TL, yolculuk 40-45 dakika sürüyor.
Mudanya'ya Yenikapı veya Eminönünden deniz otobüsü ile de ulaşım mümkün. Buradaki ilk durağımız sahile paralel Mütareke evi oldu. Geçen gelişimde fotoğraf çekmek yasaktı, dışardan fotoğraflamıştım, bu sefer yasak kalkmış ama restore ediliyordu, o sebeple giremedik.
Sokakları da turladık. Bu arada dikkatimiz çeken bir nokta da yuvarlak pencereleri evler. Bunlar Rumlarınmış, Türklerin olanlar dikdörtgen pencereymiş. Sahili de çok güzel .
Mütareke evini göremeyince tabelaları takip ederek Tahir Paşa Konağı'na ulaştık. Burası Tahir Paşa'nın torunu Agah bey ve eşine ait eşyaların sergilendiği ev, Agah Bey, vefatından önce öldükten sonra evinin müze olarak kullanılmasını vasiyet etmiş. Öldükten sonra da Mudanya Belediyesi tarafından ziyarete açılmış. Giriş ücretsiz , içeride rehber Zehra hanım çok güzel bilgilendirme yapıyor ancak fotoğraf çekmek yasak bu sebeple elimde görüntü yok ama alt katta Bursa'nın tarihine ait bir kaç fotoğraf vardı, onları çekebildim.
Konak gezisinden sonra Budo iskelesi yanındaki duraktan Tirilye yazılı minibüslere binerek şirin sahil kasabasına doğru yola koyulduk. Yine yarım saat civarı sürüyor yolculuk, 10,75 TL kişi başı ücreti.
Rengarenk evlerini, köyü çağrıştıran sokaklarını ve sahilini turladıktan sonra zeytin alışverişimizi de yapmadan dönmeyelim dedik ve gözümüze çarpan bir dükkana girerek aldık zeytinimizi . Özata zeytin, tam olarak bir aile işletmesi..
Alışveriş bittikten sonra da yine aynı minibüsle Mudanya'ya döndük. Akşam yemeği için tercihimiz Deniz Gülü restoran ve tabi ki balık oldu. Muhteşem bir manzara eşliğinde balığımızı yedik. Akabinde orada çok meşhur olduğu söylenen bir tatlı geldi önümüze. Görüntüsü fırın sütlaç, tadı tahin helvasını rendeleyip süt ve kahve karıştırıyorlarmış, sonra da fırına.. Özelliği sıcak yemekmiş zaten. Helva sevmediğim için yemedim.
3. günde ise merkez civarı program yapalım dedik. İlk durağımız Bursa arkeoloji müzesi.. Osmangazi'den yaya olarak ulaşım mümkün. Reşat Oyal parkının içinde bulunan tabelalar yönlendiriyor, giriş ücretsiz.
Müzenin tam karşısında, caddeye paralel Çelik Palas Hotel, bir zamanlar Atatürk'ün talimatıyla açılmış.Atatürk'ün kaldığı odayı görmek istedik ama otele ulaşamadık. Otelin önünden yukarı doğru çıkınca yine bilinen bir lokasyona geliyoruz. Çekirge bildiğiniz üzere kaplıca otelleriyle meşhur bir ilçesi Bursanın. Karagöz müzesi de Çekirge 'de yer alıyor.Rivayete göre Karagöz ve Hacivat Bursa Ulu cami inşaatinde çalışmaktadırlar. Diğer işçilerle de münakaşa eder dururlar. Padişahın emrettiği sürede inşaatı bitiremezler ve padişah tarafından ölüm fermanları verilir. Müzenin dış fotoğrafları gördüğünüz gibi ama kapalı olduğundan ziyaret edemedik.
Kosova Savaşı'nın kahramanı 1. Murat Külliyesi de yine Çekirge'de ,müzenin biraz yukarısında. Bursa'nın anımsattığı yerlerden, kış turizminin gözdesi Uludağda sıra... Yazın ne işiniz var orda demeyin, teleferikle çıkılıyor, bir yandan da muhteşem fotoğraflar çekme imkanınınız olacak. Teleferiğe şehir içinden ulaşım mümkün, biz farklı bir noktada yakaladık minibüsü, kişi başı 6 TL ödeyerek gittik.
Teleferik ücreti ise gidiş dönüş 90 TL . İikisi birlikte alınıyor, biletinizi kaybetmeyin. Kabinlere 8 kişi binmek zorunlu
Tepeye çıktığımızda Uludağ Milli parkı, haliyle hava sıcaklığı düşüyor, yanınıza mont, hırka vs. almanızı öneririm. Burada alışveriş ve yeme-içme imkanı da var ancak yeme-içme fiyatları normalin 2-3 katı bilginize...
Dönüş için de eğer Uludağ otellerine gidecekseniz, Kurbağakaya yazan yerden yeni bir teleferiğe binmeniz gerekli ama geldiğim yere döneceğim derseniz bizim gibi, arka tarafta Bursa yazan yerden binmeniz gerekli iniş için. Dönüş, gidiş kadar kalabalık değildi, kabinde 2 kişi geldik.
Teleferik sonrası durağımız Tofaş Anadolu Arabaları müzesi oldu. Müzede eski tip at arabalarından, yakın zamanda terkettiğimiz Murat, Uno, Tipo gibi markalara sahip araçlara uzanan güzel bir yolculuk... Giriş ücretsiz.. Normalde merkezden çok yakın anladığımız kadarıyla ama biz teleferikten çıktığımızda mevcut güzergahta toplu taşıma olmadığından taksiyle gittik, Zira 24-25 TL gibi bir fiyat çıkıyor.
Müze gezisi sonrası ara sokaklardan inerek tekrar merkeze geliyoruz. Bu esnada uzun süredir merak ettiğim Irgandı köprüsünü de görme imkanımız oldu. Köprünün alt kısmı çarşı olarak kullanılıyor.
Merkezde gezimize devam ediyoruz. Tramwayın da durağı bulunan Heykel durağı, Atatürk, atın üzerinde, tam karşısında da Devlet tiyatrosu binası.
Bursa Kalesi seyir halindeyken çıktı karşımıza, güzel fotoğraflar çektik. Kaleden yukarı doğru çıkınca meşhur Tophane ve saat kulesi... Bir de panoramik şehir manzarası..
Osmangazi bir gece rüyasında kalbinden bir çınar ağacı çıktığını,dalların uzayarak tüm vücudunu kapladığını görür. Hiçbir anlam veremez .en kadim dostu Şeyh Edebaliyi çağırarak durumu anlatır. Şeyh Edebali rüyayı yorumlar ve uzun yıllar devam edecek çok büyük bir imparatorluk kuracağını söyler. Osmangazi bu sebeple tam 23 kez Bursayı kuşatır. Bu sebeple Osmanlı devletinin ilk başkenti Bursa olmuştur. Oğlu Orhangaziye de vesayet olarak öldüğü zaman gümüş kubbenin altına gömülmek istediğini söyler. Orhangazi babasının vesayetini yerine getirir ve gümüş kubbenin altına gömülür. Gümüş kubbede tepesinin gümüş olmasından dolayı bu ismi almıştır. Türbenin sol tarafında . Tam karşıda da Orhan gazi türbesi ve arkada saat kulesini görüyoruz.
Saat kulesinin arkasındaki terastan tüm kenti kuşbakışı izleyebilirsiniz. Tam fotoğraflık bir manzara…
Yürüyerek ulaşıyoruz sonraki durağımız olan Ulucamiye.. Yapım yılı 1399 ama 1800 lü yıllarda meydana gelen bir depremle yerle bir olur ,taş taş üstüne kalmaz ve aslına uygun olarak yeniden restore edilir.Bu restorasyon sırasında gayrimüslimlerin maddi yardım yaptıkları biliniyor. Onlara teşekkür anlamında arka taraftaki (minare tarafı) en sağdaki ızgaralı pencere haç planlı yapılmıştır.
Yıldırım Beyazıt ,o dönemin padişahı, Niğbolu Savaşını kazanırsa şehre 20 tane cami yaptıracağını söyler.savaş kazanılır ancak 20 cami yapılacak para bulunamaz. Beyazıt bunun üzerine,sonradan damadı olacak olan Emir Sultandan yardım ister. Emir sultan ise 20 cami değil, 20 kubbeli cami yapılmasına dair ikna eder ve Ulucami 20 kubbeli olarak yapılır.
Cami içinde orijinalliğini koruyan bir minber ve kabe örtüsü var.
Ulucami'nin hemen yanından tarihi Koza Han'a giriş var ancak burası hanın arka kapısı. Ön kapı çok güzel, Tuzhan, Uzun Çarşı ve Okçuoğlu çarşısı birbirinin devamı şeklinde . Koza Han başta olmak üzere çarşının genelinde ipek yapımı ürünler var. Koza Han ise nerdeyse tamamı ipek mağazası.
Han iç kısımda bir kaç tane kafe var, tarihi yapıların büyük bölümü kafe-restoran şeklinde, bunlardan İnci Kafe oldu tercihimiz. Közde kahvesiyle meşhur,görsel şölen de cabası, üstelik kahveyi yapan usta, seçtiğimiz fincanda servis yaptı bize..