Bu Blogda Ara

11 Mart 2019 Pazartesi

Üç kapılı Basel






Sabah uçağıyla 2 saat 45 dakika süren keyifli bir yolculuk sonrası Basel havalimanına iniş yapıyoruz. Basel havalimanı, dünya üzerinde 3 ülkeye de sınırı olan tek havalimanıdır. Basel-Mulhouse-Freiburg havalimanı olarak geçer ismi. Basel, İsviçre, Mulhouse,  Fransa ve Freiburg ta Almanya topraklarına dahil şehirlerdir. Üçüne de gitmek için Basel havalimanına giriş yapmanız yeterlidir. İndiğinizde her ülkenin bayrağının olduğu tabelalar sizi çıkışa yönlendirecektir. Bu sebeple eğer birkaç gün ayırırsanız gezinize, günübirlik bile bu şehirlere ulaşmanız mümkün, tabi çok girişli vizeniz varsa…  Ancak ilk önce nereden giriş yapacaksanız, vizeyi o ülke konsolosluğundan alınız.
İsmini hep duyardık Basel’in. Meşhur bir şehir anlayacağınız, biz de gidip görelim dedik. Takdir edersiniz ki bu aralarda Türk Vatandaşlarının en çok ziyaret ettiği bölgelerden birisi. Yaz aylarında daha yoğun ve kalabalık haliyle, mevsim itibariyle değişiyor yoğunluk..
İsviçre, AB üyesi olmadığı halde Schengen vizesini kabul ediyor. Ama diğer ülkelere göre vize konusunda biraz daha sıkı olduğunu söyleyebilirim. Euro geçmiyor tabi, frank  kullanmanız gerek (CHF) , dolar ile aynı kuru.  Basel de İsviçre’nin en büyük değil ama çok şirin bir şehri. Sıklıkla kalkan 50 numaralı otobüsle havalimanı ve şehir merkezi arasında sefer yapılıyor. Şehir merkezinde tam tren garının olduğu noktadan kalkıyor otobüs, bilet sadece makinelerden alınıyor. Garın içerisinde de Migros’un bolca işletmesi var. Zürih’te fabrikası olduğundan bahsetmiştim.  Burada  Türk çalışanlar bulabilirsiniz. Bu arada yeri gelmişken bahsedeyim, çok fazla sayıda Türk yaşıyor bu şehirde , bazı market raflarında Türk gazetelerinden bulmanız mümkün.
Kolaylıkla bir günde de gezebileceğiniz bir şehir, ama tam anlamıyla göreyim derseniz 2-3 gün ayırmanız gerekli Basel için. Şehrin genelinde Almanca konuşuluyor, ama İngilizce anlaşmakta da sıkıntı çekmeyeceğiniz bir bölge. Ulaşım ağı bir hayli geniş, farklı güzergahlara giden birkaç farklı tramvay hattı var. Bunun dışında yine bisiklet fazlasıyla kullanılıyor diğer şehirlerde olduğu gibi.. Yine tanınmış markaların mağazaları var, vitrinlerde promosyon reklamlarına bakmadan geçemedik  ve hatta ünlü Lindt çikolatasının bir mağazasına denk geldik. Çalışanları çok güler yüzlü ve ilgiliydi. Söz konusu da çikolata olunca , girdik, çıkamadık.
Yürüyüş esnasında gördüğümüz bir yapı Münster katedrali. Bazı kaynaklarda Basel manastırı ve ya Basel katedrali diye de geçer.  13.yy’da inşa edilmiş olan bu tarihi katedral, zengin mimarisiyle görülmeye değer.





Şehir merkezi Markplatz.  İhtiyaç duyabileceğiniz her şeyi bulabileceğiniz meydan. Bu arada dikkatimi en çok çeken nokta, bolca kestaneci olduğunu söyleyebilirim. Bizdeki gibi kırmızı arabalarda satış yapan amcalardan kestane alıp deneminiz tavsiye ederim.
Ren nehri, tabi ki buraya kadar da uzuyor. Her şehirde bir köprü vardır ya, orası hep fotoğraf noktası olur, burada da Mittlere köprüsü meşhur..  Renkli asma kilitlerden burada da var..

Büyülü şehir Zürih






Zürih, İsviçre’nin en büyük  ve fantastik şehri. Şehre girer girmez ben büyüğüm diye bağırıyor adeta..  Kış ayları haliyle sert geçiyor, geceleri ayaz oluyor , kuru soğuk bir havası var. Bu arada çok pahalı bir şehir olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Ren nehrinin ikiye böldüğü şehrin bir tarafı çok modern, mağazaların, bilinen markaların olduğu, dört bir yandan tramvay geçen ve bu sebeple bana İstiklal caddesini anımsatan cadde; diğer tarafı da daha eski binaların , tarihi yapıların olduğu, kestirme sokakları olan kısım
Ulaşım ağının çok gelişmiş olduğu şehirlerden biri, çok fazla sayıda tramvay hattı var.  Dolayısıyla istediğiniz her yere ulaşabilmeniz mümkün. Diğer şehirlerdeki gibi toplu taşıma sıkıntısı çekmezseniz asla.. Ve tabi ki bir çok Avrupa şehrinde olduğu gibi bisiklet… Yerli halk için vazgeçilemeyen bir ulaşım aracı..
Şehrin tepe noktası Lindenhof  tepesi denilen yer. İlk bakışta bakımsız bir park gibi görünse de, kuşbakışı çok güzel kareler yakalayabileceğiniz, hiç ayrılmak istemeyeceğiniz  bir nokta. Mevsim sebebiyle dökülen yapraklar da ayrı bir hava katmış ama buraya ulaşabilmek için hafif bir rampa ve merdiveni tırmanmanız gerekli.
Ara yollardan şehir merkezine iniş yapılabiliyor. Bu esnada sol tarafta bir oyuncak müzesi olduğunu farkediyoruz. Son derece dikkat çeken mimarisiyle Fraümünster kilisesi tüm ihtişamıyla çıkıyor karşımıza. Bir başka mimariye sahip opera binası da şehrin bu yakasında.  Operanın ön tarafında Christmas için standlar ve çadırlar kurulmaya başlanmış
Önemli ve işlek caddelerden birisi Bahnof Strasse. Aşina olduğumuz tüm markalar bu caddede, elleri kolları torbalarla dolu zengin hanımefendilerden bolca görebileceğiniz bir cadde.  Tabi ki Euro’nun geçmiyor oluşunu da göz önüne almamız lazım, Frank ta ucuz değil sonuçta..  Dolar kuru ile aynı, paramıza göre hesaplarsanız şehrin normalden daha pahalı olduğunu fark edeceksiniz.
Nehrin üzerinde bir değil birden fazla köprü var ve üzerinde renkli kilitler takılı. Bizdeki dilek dileyip çaput bağlama adeti onlarda da renkli kilit takma şeklinde yapılıyor. Bir daha gidersem ben de kilit götüreceğim.



Neyi meşhur diye düşünelim, tabi ki çikolata.. Ünlü İsviçre markası Lindt. Çok farklı çeşitleri var ,  o kadar bakındım, mağazasına rastlamadım ama Coop adı verilen süpermarketten tekstile, kozmetikten ayakkabıya her şeyi alabileceğiniz alışveriş merkezlerinde bulmanız mümkün. Bu marketler de şehirde bir çok noktada bulunuyor.
Bunun dışında Teucher denilen bir marka daha var. Biri Bahnof Strassede  olmak üzere  bir çok  noktada mağazası var ve kesinlikle denemeye değer..  Bahnof Strasse’de bulunan Spüngli adı verilen bir başka mağazada da nefis çikolata ve pastalar var. Dediğim gibi fiyatlar yüksek ama fazlasıyla hakediyor.
Ünlü market Migros ta, esasen İsviçre menşeli bir firma. Fabrikası var Zürihte  ve bir çok yerde şubeleri.