Bu Blogda Ara

27 Nisan 2019 Cumartesi

Yeşil cennet: Atatürk Arboretumu


Arboretum, bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla , yaşları ve orijinleri belli, her biri doğru ve dikkatli bir şekilde etiketlenmiş, çoğunluğu ağaç ,ağaççık ve diğer odunsu bitki toksanlarının meydana getirdiği ve uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarıdır.

1949 yılında 38 hektarlık bir alanda Prof.Dr. Hayrettin Kayacık’ın önerisi üzerine İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi ve Orman Genel Müdürlüğünün iş birliği ile kurulan Atatürk Arboretumu, bugün 296 hektarlık alanda, 2000 bitki türünü barındırmaktadır.

Sarıyer ilçe sınırları içerisinde, Belgrad ormanlarına çok yakın bir konumda yer alır. Ulaşım için farklı noktalardan Hacıosman metro durağına gelmeniz yeterli. Metro durağında indikten sonra otobüs peronlarının olduğu yere çıkıp, sıklıkla sefer yapan 42 HM otobüsüne binmeniz yeterli. Yaklaşık olarak 20-25 dakika süren bir yolculuk sonrası Kemerburgaz yolu durağında inmeniz gereklidir. Arabayla gelecek olanlar için de park yeri sıkıntısı yaşanabilir.

İndiğimiz yerde küçük bir büfe vardı, orada gözleme yedik. Sonra sol koldan yaklaşık 5-6 dakika yürüyoruz ve kapı kuyruğunun ucu görünüyor.

Giriş ücretli. Aç gitmeyin. Su ve bebek maması haricinde hiçbir şey alınmıyor içeriye. Kontrol edilip, kapıda toplanıyor ve emanet odası gibi duran bir yere konuyor, çıkışta geri veriyorlar. Pazartesi, 1 Ocak ve resmi tatillerde kapalı.

Çok büyük, devasa bir park. Çok bakımlı Tam anlamıyla doğa harikası.  Ana noktadan giriş yaptıktan sonra ne tarafa giderseniz gidin saatlerce çıkamayacağınız kesin. Yeşilin her tonu var. Ön taraf daha çok havuzlu bir park tarzı ama iç kesimler, tamamıyla orman olarak kalmış. Doğallıktan ayrılmamışlar. Bazı bölgeler o kadar güzel ki hiç ayrılmak istemezsiniz. Arka tarafta bir gölet var, orada da ördekler yüzüyor. Ayrıca tüm gelinlerinde uğrak noktası.  Ben hem yazını, hem de sonbaharını gördüm. Sonbaharda dökülen yapraklar ayrı bir hava katıyor, aynı kartpostal gibi. Her mevsimin kendine has bir güzelliği var.





17 Nisan 2019 Çarşamba

Kebap diyarı: Adana











Adana, kebap diyarı şehir. 01 Adana der halk, ne var ki kaç yerde gördüm . Başka bir şey var mı yok mu demeden hadi bir kebap yiyip gelelim en azından diye kalktık gittik hafta sonu.
Havaalanı çok küçük ama şehir merkezine çok yakın. Trafik olmazsa 10-15 dakika en fazla ama havaalanından şehre ulaşım için en rahatı taksi, kısa mesafeyi de bulmuşken.
Merkez ilçe, aynı zamanda en büyük ilçe Seyhan.. İlle de gidin demiyorum ama nehir kıyısı, gerçekten çok güzel. Seyhan nehri, Seyhan ve Yüreğir ilçelerini birbirinden ayırıyor. Nehrin ortasında tarihi Taş köprü ve Adana’nın simgesi Sabancı Merkez camii muhteşem bir manzara..








Şehrin bir tarafı çok modern bir tarafı da tamamen eski yapılarla dolu. Hepsine değineceğim.
Caminin ön tarafında Merkez Park. Adana devlet tiyatrosu da camiye çok yakın bir noktada. Kavşak zaten orası.

Sahil boyundaki palmiye ağaçlarına bakıyor Atatürk’ün evi. Atatürk ,  Adana’ya geldiği zaman burada kalırmış. Eve giriş ücretsiz, fotoğraf çekimi serbest. Hemen yanında da sinema müzesi, tamamen Adanalı olan veya kendini Adanalı olarak kabul eden tüm sanatçıların fotoğrafları ve özel eşyaları var. Duvarlarda eski filmlerin afişlerini görünce nasıl duygulandım anlatamam. 90’larda  çocuk olmak böyle bir şey.







Bazı sanatçıların balmumu heykelleri de var tabi. Yılmaz Güney bunlardan biri, aynı zamanda sanatçının hapisteyken sevdiğine yazdığı mektuplarda sergileniyor duvarlarda. Şener Şen, Adile Naşit, Kemal Sunal da diğer balmumu heykellerden bazıları.

Biraz önce sözünü ettiğim gibi buralar şehrin modern kısımları, tarihi yapıların hepsi de birbirine çok yakın, başka bir lokasyonda konumlanmış. Bunlardan birisi Büyük Saat.



Saatin bulunduğu yerde Ramazanoğulları medresesi ve medresenin tam karşısında eski Adana valisi Ziya paşanın anıtı var. Bu alan daha çok park  görünümünde. Saatin iki yanında da bakırcı dükkanları, birkaç hediyelik eşya mağazası var ama Pazar günü çoğu kapalı.

Ulucami, saat kulesine çok yakın, yağ camii de Ulucami kadar olmasa da görülebilecek bir yapı, o bölgede.



Ara caddelerden tekrar şehir merkezine çıkılabiliyor. Tam meydanda Atatürk heykeli var. Küçük saat dedikleri saat te tam çaprazında kalıyor Atatürk heykelinin.
Tarihi Tepebağ mahallesi için de hafif bir rampa tırmanmak gerekli. Biraz daha fakir bir bölge , eski tip evler var. Meşhur Bebekli kilise de bu mahallede ama kapalıydı, giremedik.


Yok mu hiç lüks bi yer diyenler için bizim Bağdat caddesini aratmayacak Ziya Paşa bulvarı var ama yürüme mesafesinde değil biraz uzak. Minibüslerle ulaşım sağlanabilir. Bunun dışında merkeze çok yakın bir konumda, mağazaların ve dükkanların olduğu ve birbirine çok benzeyen birkaç alışveriş caddesi var. Koskoca şehir, daha çok yer var tabi ama anca bu kadar sığdırabildik  iki güne. Araç kiralarsanız haliyle daha kolay ama yaya olunca ve toplu taşımaya kalınca bazı yerlere ulaşmak ta imkansızlaşıyor.
Bu kadar gezme yeter diyenler için şimdi yemekte sıra. Adana deyince ne gelir akla, tabi ki kebap. Oranın yerlisine sorsanız, hepsi farklı bir yer söyler bazısı da nerde yersen ye hepsi aynı der, keşke hepsini deneme imkanımız olsaydı tabi de ben İştah kebabı önereceğim.  Sadece Adana değil, diğer kebap çeşitleri de var. Ben Adana kebabı ve ciğerini denedim. Ciğer 7 şiş geliyor. Onunla da kalmayıp sofrayı donatıyor çalışanlar. Gerçekten çok ilgililer ve fiyatları da çok uygun ama kebap bizdeki gibi yanında patatesle, pilavla gelmiyor. Pide üstünde kebap, yanına da soğan, domates vs. konmuş şekilde geliyor. Bu arada sipariş verirken acı istemediğinizi belirtmeniz lazım, acısız yaparlar, ikramlık turşu ve biberler de zehir acı bilginize..


Zira kebap yemeyen, sevmeyen birinin yapacağı çok bir şey yok Adana’da. Özellikle bakırcıların olduğu çarşının içindeki kebapçılarda yoldan geçerken, buram buram kokuyor burnunuza. Adana halkı, ciğeri kahvaltı niyetine yiyor. Kahvaltı saatinde açık kebapçılar, salataları ve ikramlıklarıyla.
Tek meşhur kebap değil tabi ana fikir olduğu için ondan bahsettim. Şırdan da çok meşhur. Bir çeşit sakatat  dolmasıymış o da ama araştırma yaparken tesadüfen fotoğrafını görünce denemekten vazgeçtim, yemedim, yemem de. Tercih sizin.


Şalgam suyu meşhur tüm kebapçılarda içen birileri var illa ki ve muzlu süt. Şehir içinde birkaç farklı noktada var ama işin ustası Kazım Büfe. Başka şubesi yok. Biraz önce sözünü ettiğim Ziyapaşa caddesinin arkasındaki Gazipaşa caddesinde yeri. Ne kalabalık ne kalabalık, herkes sıraya girmiş ve o kadar ürün varken sadece muzlu süt satılıyor. Bir bardak isteyince 1,5 bardak veriyorlar, mantığını anlamadım ama ben ömrümde böyle muzlu süt içmedim. Muzun buram buram koktuğu harika bir şey. Markette satılanlarla ilgisi yok. İsteyenlere şişe içinde de satış yapıyorlar ama o şekilde olunca dayanma süresi  1 saatmiş. Muzlar kararınca tadı da kaçıyormuş normal olarak.


Böreği de meşhur Adana’nın. Hem de neymiş birkaç şehrimizde şubesi olan Levent Börek markasıymış ama Adana’da tek bir şube var .Nehrin diğer tarafında Yüreğir tarafına giden dolmuşlarla ulaşım sağlanıyor. Derme çatma bir dükkan., doğru dürüst servis bile yok. Kapının önünde bir arabanın içinde satıyorlar börekleri. 300 m ileride bir pişirme hanede pişip geliyor ve arabada keserek servis yapıyorlar. Tabak yok, kağıdın üzerinde çatalla servis ediliyor. Arı kovanı gibi, çünkü börek değil efsane. Kıymalı olan fazla yağlıydı, peynirli de peynirleri uzayıp gidiyor, en sevdiğim, bir de pastırmalı vardı ama denemedim .
Ve meşhur tatlı bici bici. İsmini duyduğumda bu ne böyle dedim ama kesinlikle denemeliydim. Şehir merkezinde bulmanız imkansız. Çukurova’da Adnan Menderes bulvarında sahil boyundaki cafelerde bulunuyormuş .Oraya ulaşım için de Seyhan’da Adana Adalet sarayının olduğu caddedeki Dörtyol ağzından kalkan dolmuşlarla ulaşım sağlanıyor.
Bici bici dedikleri şey de tam serinlemek için. Açıkçası çok beğenmedim çünkü lezzet anlamında bir şey yok. Kesme şeker büyüklüğünde beyaz parçaların üstüne buz koyup üzerine pudra şekeri ekilmiş ve en üste de karpuz konmuş. Buz eridikçe, karpuzla karışıp su oluyor.




Portakallı lokum ve kolonya da meşhur ve tek bir adres var bu konuda. Uğur lokum. Bir çok yerde şubesi var ve Pazar günleri de açık. Türkiye’nin en iyi 10 lokumcusu  arasına girmiş.