Bu Blogda Ara

16 Ekim 2018 Salı

Ohrid

Ohrid, Balkanların incisi olarak söz edilir bir çok yerde.  Neden böyle dendiğinden söz edeceğim elbette ama önce Ohrid’den bahsedelim biraz.
Ohrid, Makedonya’nın güzel şehirlerinden birisi .Makedonya, bir dönem Bulgar Krallığı topraklarındayken, Ohrid başkentti.
Kışları sakin, yazları kalabalık olan şehirde , kışın 25-30.000 arası olan nüfus, yazın 130-140.000 oluyor. Şu anda tam olarak 2300 Türk, 2500 civarı da Arnavut yaşamakta.
Türk insanı hemen belli ediyor kendini ama şivesi  biraz farklı. 70li yılların başlarında Zeki Müren Türkçesiyle konuşmaya başlamışlar. Bazı şive örneklerine yer veriyorum: Bizim domatese patlıcan diyorlar, patlıcana kara patlıcan.








11’e çeyrek var deriz ya biz, 15 istenen 11’e derler. Yol verin yerine yapın yol derler.
Şehrin çarşısında turumuza başlıyoruz. Çınar Meydanı deniyor bu alana. Etkinlik yeri, buluşma yeri ne derseniz deyin ama her şey bu meydanda. Çınar meydanı denmesinin sebebi ise asırlık çınar ağacının bu alanda bulunması.  Çınar, 650 yaşındadır, Osmanlı döneminden kalmadır. Osmanlı her gittiği yere çınar ağacı dikmiştir. Bir ağaca en fazla 2 kere yıldırım düşer diye bir tabir vardır ama bu çınara tam 3 kez yıldırım düşmüştür ve destekli olarak ayakta durmaktadır.
Sol tarafımızda Zeynel Abidin cami var .Özelliği sabah ezanından sonra ve Cuma ezanından önce sesli zikir yapılmasıdır.
Eski Türk çarşısında restoranlar bulunuyor. Caddesi çok kısa.. Bu arada ayvarın meşhur olduğunu öğrendik. Bir çok markette satılan ayvar, Makedonca’da Ajvar olarak telaffuz edilir. Kırmızı biber közlenip, kıyma makinesinde ezilir. Sonra kavrularak kavanozlara doldurulur. Ekmek üzerine sürülerek yenmektedir, acılı ve acısız olarak satılır.
Bu şirin şehre neden balkanların incisi deniyor, çünkü Ohrid; incisiyle meşhur. Ama biizm inciden değişik yapımı. Normal inci gibi istiridyeden çıkmıyor. Özel bir yapımı var. Hepimizin bildiği sedef taşı alınır, iki eski ailenin bildiği bir sır vardır, bir de fajita denilen hamsiye çok benzeyen bir balıkları. Balığın pulları tek tek sökülür. Sırla tutkal haline getirilip, sedef taşına sürülür ve bugünkü Ohrid incisi görünümünü alır. Normal inci hiçbir surette çakmakla yanmaz ama Ohrid incisi sıcakla  temas ettiğinde yanar.  Orijinalleri olduğu kadar sahteleri de vardır.
Bir diğer önemli meydan da liman meydanıdır. Meydanın en önemli özelliği doğa harikası Ohrid gölünün bu alanda bulunması. Gölün özelliği suyunun çok temiz olmasıdır. Su altı derinliği 21.5 m dir ve bu tatlı su için inanılmaz bir rakam. Bu kadar temiz olmasının nedeni ise bir taraftan dolup, bir taraftan boşalması. Kaynağından dolup, Strugadaki Dream nehriyle birlikte Adriatik’e akar. 6-7 yılda bir suyun değiştiği söylenir. 2/3 ‘ü Makedonya’ya, 1/3 ‘ü Arnavutluk’a aittir. Alabalığı meşhurdur.
Kiril alfabesinin mucitleri Kiril ve Methodiy  kardeşlerin anıtları da bu meydanda. Aziz Clement ve Aziz Naum basitleştirerek günümüzdeki Kiril alfabesine dönüştürülmüştür. Dünyada en yaygın olarak kullanılan 3.alfabedir  .
Aziz Clement  te Ohridde çok büyük  öneme sahip kişilerden biridir. Eğitim alanında bir çok kişiye sağladığı imkanlardan dolayı da bu şekilde bahsedilmektedir. 1000 yıl önce Ohridde bir üniversite açtığı söylenmektedir.


Bulunduğumuz  Yeni Ohrid denilen yeri arkamızda bırakarak Eski Ohride doğru ileriliyoruz. Eski Ohrid tarafının ilk ismi Lihnidos. Işıkların Kasabası anlamına geliyor. O dönemde kale üzerinde yerleşen halk, bulundukları noktadan göle baktıklarında, güneş ışınları çok hoş görünürmüş. Bu ismin verilmesinin sebebi budur. 6.yy da çok büyük bir deprem meydana gelir, tüm kasaba yerle bir olur. O günden sonra Lihnidos ismi geçmez.7.yy da kale üzerine Slavlar yerleşir ve şehrin ismini Ohrid olarak değiştirirler. Ohrid, Slavcada bayırcık anlamına gelmektedir. Sonrasında yerleşen Osmanlılar da hiçbir değişiklik yapmazlar ve o günden beri şehrin adı Ohriddir.


Eski Ohrid dediğimiz kesim de tam bir Osmanlı şehri. Varoşlular deniyor bu bölgeye ama yaşayan kesim gayet iyi durumda. Kaldırımlar Osmanlı-Türk kaldırımı.2 adet kilise var, tam şehrin girişinde. Karantina kilisesi olduklarından bu noktada konumlanmışlar. Eskiden kasabaya girmek isteyen insanlar veba gibi hastalıklara karşı 4 gün boyunca burada karantinaya alınırmış. Bazı bölgelerde 4,bazı bölgelerde 40 gün..  Evliya Çelebi, Dubrovnik’e gitmiş. Orada karantina süresi 40 gün olduğundan bekleyememiş ve Dubrovnik’i  görmeden dönmüş. İtalyancada 40, kuarenta demek ,40 gün olayı buradan geliyor yani.


Ara sokaklara girdiğimizde Safranbolu evlerine benzeyen evler çıkıyor karşımıza.ne de olsa Osmanlı mimarisi. Bir zamanların gözde dizisi Elveda Rumeli bu sokaklarda çekilmiş. Evlerin mimarisi normalden biraz farklı, 3 katlı ve 1.kat hayvanların tutulduğu taşlık bir alan ve kiler olarak kullanılıyor. 2.kat oturma ve yemek odası, kışın hayvanlardan gelen sıcaklıkla ısınmaktadır.3.kat ise mutfak. Mutfağın en üst katta olma sebebi ise olası bir yangın anında alevler üst kata çıkmasın diye.


Şehirdeki bir başka önemli yapı da Ayasofya Kilisesi. Rivayete göre bir şehirde 365 tane kilise varsa, Ayasofya kilisesi inşa edilir. 11.yy ın ilk yarısında inşa edilmiştir. Haç planlıdır. Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmüştür.1912  Balkan savaşına kadar cami olarak kullanılmış, sonrasında minaresi yıkılarak tekrar kiliseye dönüşmüştür. Yugoslavya döneminde müze haline getirilmiştir. Giriş ücretli ve içeride görülmeye değer bir şey yok çünkü Osmanlı döneminde badana yapılmış ve bütün freskler kaybolmuştur.  Akustiği çok güzeldir bu sebeple yaz döneminde bu mekanda festivaller ve konserler düzenleniyor.  Türkiye’den  Fazıl Say burada konser vermiş.


Eski Ohrid şehrinde gezimizi tamamladıktan sonra Ohrid gölünde de tekne turumuzu yapıyoruz. Eğer imkanınız varsa kesinlikle gün batımını izleyin.


Yemek kültürü ise bizimkine çok yakın. Güveçte kuru fasulyesi meşhur, bizimkinden farkı yok. Balkan köftesi ,dana etinden yapılan, içi kaşarlı, isteğe göre kaymakla servis edilen  hamburger köftesi büyüklüğünde ..


Servis konusu biraz sıkıntılı. Garsonlar algılamakta zorluk çektikleri gibi servis te çok yavaştır. Yan masanın siparişini alıp, getirmeden diğer masaya dönüp sipariş almazlar. Anlayacağınız aceleniz varsa, fast food tercih edin derim .



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder