Bu Blogda Ara

11 Haziran 2019 Salı

Güller diyarı Isparta





Gül şehri Isparta… Türkiye’nin turizm noktası Antalya’ya 160 km uzaklıkta ve dünya üzerindeki gül üretiminde %65’lik bir orana sahip.  Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de memleketi. Şehirde onun ismini taşıyan bir üniversite ve havalimanı var.
Isparta halı ve kilimleriyle de meşhur ama gül ürünleri üretiminde Türkiye öncüsü .
İlk durağımız Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyü. Lavanta tarlası denilince akla ilk gelen yer Fransa’nın Provans bölgesidir. Fakat Kuyucak köyü de Provans’ın tahtına ortak olmuş durumdadır.
Yeri geldiğinde çamaşırlarımıza, yeri geldiğinde evimize güzel kokular saçan lavanta, ballıbabagiller familyasından olan bir Akdeniz bitkisidir. 20’nin üstünde çeşidi vardır ve Akdeniz ikliminde yetişir. Çiçek özünden yağlar elde ediliyor. Türkiye’ye has endemik   bitkilerden birisi. Lavanta çiçeğinden elde edilen yağlar kozmetik ürünleri ve parfüm yapımında kullanılıyor. Diğer bir özelliği de uyku bozukluğuna iyi gelmesiymiş. Kokusundan dolayı rahatlatıcı bir özelliği varmış.
Yeşil haldeyken  bile kokusu geliyor. Olgunlaşmaya başladığında rengi morlaşıp, yaprakları açıyor. Tam olgunlaşma zamanı Temmuz-Ağustos aylarıymış.
Kuyucakta bir mekanda köy kahvaltısı aldığımız esnada fotoğraflama imkanı bulduk  henüz olgunlaşmamış lavantaları.
Gül için hasat zamanı başlamıştı. Gül birliği denilen, gül suyu üretiminde öncü firmanın yetkilisi olan beyefendi hasadın nasıl yapıldığını gösterdi. Rosa damascena adı verilen gül cinsi, dünyada yapraklarında yağ olan tek gülmüş. Yaprakları çok ince, toplanmazsa yere serilirmiş o kadar kıymetli bir gül yani. Diğerleri de “rose” adı verilen gül cinsi. ..
Hasadı öğrendikten ve o beyefendiden reçel tarifi aldıktan sonra yine gül birliğine ait olan gül yağı ve gül suyu tesisine doğru yol alıyoruz.
Fabrikaya girer girmez gül kokusu sarıyor etrafı. Koca koca kazanlar var. İmbik adı verilen kazanda gül yağı ve gül suyu üretimi yapılıyor. 30 kg yaprak, 90 kg su ile karıştırılarak alttan ateş ile yakılıyor. 2 saat kaynayınca oluşan buhar, kazanın ucundaki borudan soğuk suya karışarak yoğuşma yapılıyor. Daha sonra ön tarafta damıtma usulüyle biriktiriliyor. Altta kalan maya(bizim tabirimizle gül suyu) , üstte kalan ise gül yağı. 4 ton gülden 1 kg yağ çıkıyormuş.
Sonraki durağımız Isparta’nın bir diğer ilçesi Eğirdir. Son  derece turistik bir ilçe. Bu arada Eğirdir , elmalarıyla meşhurmuş bunu da yeni öğrendim. Göl kenarında sembolik bir elma var.
Eğirdir’de ilk durağımız Hızır bey cami . Anadolu beylikler döneminden kalan bir eser. 13. Yy. itibariyle yapılmış olan cami, halen daha dimdik ayaktadır. Cami kısmında herhangi bir minare yok. Sol tarafında bulunan Dündar bey medresesi ile kompleks olarak inşa edilmiş. Avluda kemerli bir kapı, kapının ortasında da ince, gri renkli bir taş bulunuyor. O taş, kilit taşı .Taş çıkarıldığında kapı çöker. Klasik Selçuklu mimarisi göze çarpmaktadır.
Şimdi sıra, kente güzelliğini veren gölü görmeye geldi. Göller yöresi’nin en büyük, Türkiye’nin 4. Büyük gölüdür. En derin noktası 16 m olup, kıyı uzunluğu 50 km ve genişliği 3-15 km arasındadır.
Gölün arkasında bulunan Davraz tepesi kışın kayak merkezi olarak kullanılıyor. Sol tarafında bulunan Barla dağının dik olarak uzanması, koyların oluşmasını sağlamış .  Kanlıpınar, Kocapınar Eğirdir gölünü besleyen pınarlar. 1996 yılında milli parklar idaresinin yönetimine geçen göl, sit alanı ilan edilmiştir. Gölde bir de Altınkum plajı var ama çok sığ.
Yerin altından geçen bir kanal vasıtasıyla 20 km ilerideki Kovada gölü beslenmektedir.
Eğirdir seyir terası mükemmel bir manzaraya sahip. Kahvemi içerken bir yandan da büyülü manzarayı seyrettim. Gölün kenarında ince bir ada var ki, yerleşim alanı olarak ta kullanılan yeşil ada, göl ile Yeşil Ada arasında ise bir zamanlar belediye tarafından Atatürk’e armağan edilen Can Adası bulunuyor.
Eğirdir kalesinin ise yapılış zamanı bilinmemekle birlikte M.Ö. 4. Yy’da inşa edildiği sanılmaktadır.
Eğirdir’de bir de kemik hastanesi var. 1952 yılında, Türkiye’de  açılan ilk kemik hastanesiymiş.
Bir başka güzellik te Kovada Gölü. Göle inmeden önce milli park statüsündeki ziyaretçi merkezine gidiyoruz. Burası  aynı zamanda bir hayvan müzesi. Hayvanların ölmüş bedenleri dondurulmuş halde sergileniyor. Görevliden aldığımız bilgiye göre sadece ayı Kars’tan gelmiş. Kars’ta bir tırın çarpması sonucu ölmüş, diğer hayvanlar çevredenmiş.
Sonrasında da müzenin yanındaki patika yoldan 5-6 dakikalık bir yürüyüş sonrası göl alanına ulaşılıyor. Göldeki su fazlalıkları civardaki köyler için de enerji üretiminde kullanılıyormuş. Dediğim gibi Eğirdir gölü altından gelen sularla besleniyor.
İlk bakışta bakıldığında sığ bir göl. Üzerlerinde sazlıklar ve yapraklar var. Doğa harikası bir yer.
Göl civarında da çok fazla ağaç türü ve bitkiler var. Bunlardan biri de pelit meyvesi. Ağaç sincabının yediği bu meyvenin kahvesi de yapılıyor ama Türkiye’de çok yaygın değil. Yedi renkli göl deniyor. İlerilere doğru rengini kaybeden yerler biraz daha derin, burası da 1992 yılında sit alanı ilan edilmiş.
Sonraki durağımız da Isparta Sütçüler mevkiinde bulunan Yazılı Kanyon tabiat parkı. Yazılı denmesinin nedeni Hierapolis( Pamukkale)de köle olarak dünyaya gelen ve özgürleştikten sonra ‘Hür İnsan’ şiiriyle bilinen önemli bir filozof Epiktetos’un kaya üzerine yazdığı şiirdir.
Kanyona giriş piknik alanı olarak kullanılıyor. Göksu nehrini solumuza alarak yürüyüşe başlıyoruz. İki tane köprü var kanyonda. 2.Köprüyü geçince Kral Yolu denilen yolda bir kayanın üstünde yazılı bulunuyor şiir. Türkçe tercümesi de yer alıyor hemen yanında. Kayanın  ortasında bulunan pencereye benzeyen delik mumluk. Tam ortada bir masa kurulu, İsa’yı temsil eden ekmek, ve İsa’nın kanını temsil eden şarap . Ekmeği şaraba banarak İsa’yı anarlarmış. Yerleşimin bu kadar üst kısımda olmasının nedeni de hem Tanrı’ya yakın olma hem de inzivaya çekilmeymiş.
Yürüyüş yapıp, fotoğraflarımızı çektikten sonra aynı yolu yürüyüp tekrar Isparta’ya dönüyoruz. Şehir merkezinde Süleyman Demirel’in anıtı var. Her noktası gül kokuyor gül şehrinin. Gül ürünleri satan mağazalar var. Şampuan, krem, sabun, kolonya ,parfüm hatta gül kokulu tespih bile var. Ve dondurma.. Çok farklı markalarda var ama benim tavsiyem İrfando  marka. Maraşlı İrfan Usta’nın kurduğu bir marka zincirinde gül aromalı ve lavanta aromalı dondurma denedik. Fiyatı da çok uygun. Orada kaşık hesabı yok. Küçük büyük olarak tarif ediliyor. Küçük olan 3 TL .



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder