Bu Blogda Ara

1 Haziran 2019 Cumartesi

Tarihin şehri Hatay














Türkiye’nin güneyindeki Hatay, hem Suriye hem de Lübnan ile komşu şehir. Medeniyetler şehri olarak geçer tüm kaynaklarda doğrudur da , yapılan her kazıda, yerin altından çıkan taşlar tarihi değer taşıdığı tespit edilerek korumaya alınmış. Bu sebeple sit alanı ilan edilmiş bölge. Şehrin her noktası tarih çünkü..
Diğer bir deyişle gastronomi şehri ve ilklerin de şehri aynı zamanda. Bu kadar sözünü etmişken, bu şehir görülmeye değer deyip uçakta bulduk kendimizi.. 1 saat 15 dakika süren bir  uçuş sonrası ulaştık. Çıkışta taksi esnafı başınıza üşüşür ama Havaş ta var çok uygun fiyata (14 TL) Şehir merkezi yakın değil, aşağı yukarı yarım saat sürüyor. Bu arada taksi sizi bulup, götüreyim derse 25-30 TL civarı bir fiyata götürüyor ama siz durağı arayıp, çağırınca veya yoldan geçen bir taksiye bindiğinizde bu fiyat 160-180 TL aralığında değişiyor.
Rivayete göre Hatay, eskiden Kıbrıs topraklarına dahil bir şehirken sonrasında ayrılmıştır. Bu sebeple çoğu kişi Kıbrıs şivesiyle konuşmakta.  Birkaç farklı kültürden insan yaşamakta. Halkın bir bölümü kendi aralarında Arapça konuşuyor.
2 koca günümüz vardı . Önce Antakya şehir merkezinden başladık gezimize. Antakya,  Hatay’ın en büyük aynı zamanda merkez ilçesi. Turistik açıdan da çok önemli bir yere sahip.
Burada ilk durağımız Arkeoloji Müzesi. Antakya’da hatta Hatay’da müzekart çıkarabileceğiniz tek yer. 70 TL ücret ve fotoğraflı kimlik belgeniz yeterli oluyor başvuru için. Güvenlik görevlisi arkadaş ta bize
şehir rehberi vererek fazlasıyla iyilik yaptı.

 

Çok fazla zaman kaybetmeden hemen bakıp çıkarım derseniz hiç uğramayın. Antakya merkezden 6 ve 15 numaralı halk otobüsleri geçiyor müzenin önünden.  Yakın bir gelecekte hizmete açılacağını öğrendiğimiz Hilton Museum Antakya ‘da yakın bir  lokasyonda
Daha önce şehir merkezinde olduğunu öğrendiğim müze, sonradan buraya taşınmış. Birkaç farklı bölümde hizmet veren büyülü müze, mozaik sanatı anlamında çok  etkileyici. Bu arada haftanın 7 günü açık, tatil yok yani.





Tam tamına 2 saat sürdü ziyaretimiz. Bundan yüz yıllar önceki imkanlarla o eserlerin nasıl  ortaya çıktığı ayrı konu, adeta büyülendik. 

Hazır o tarafa gitmişken sonraki durağımız da St. Pierre kilisesi. Dünyanın ilk kilisesi kabul ediliyor. Hz. İsa’ya inanlara “Hristiyan” ismi de ilk burada verilmiş. Müzeden yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılabileceği gibi, 15 numaralı otobüsten yakın bir noktada indikten sonra da uzunca bir rampa tırmanmak gerekli. Mağaraya oyulmuş vaziyette bulunan kilisenin manzarası da süper.


Şehir merkezindeki yapılar da birbirine çok yakın ve yürüme mesafesinde. Şehrin çarşısı tarihi Kurşunlu Han ve hemen yanındaki Uzun Çarşı.  Uzun çarşının hemen bitiminde minibüslerle Harbiye Şelalesine ulaşım mümkün. Nasıl doğa harikası bir mekan, ayrılmak istemedik. 




Şelalenin hemen karşısında otantik bir cafe var. Şelale çevresi ve yaya yolu boyunca da hediyelik eşya tezgahları var.
Defne sabunu çok meşhur. Tekli veya dörtlü-beşli paketlerde satılıyor. Cilde ve saça çok faydalıymış. Farklı renk ve kokularda farklı aromalı olanlar da ilgimizi çekti ki bir tane vardı simsiyah, hayatımızda ilk kez gördük arkadaşımla. Beyaz bir tane vardı mis gibi kokan, keçi sütü aromalıymış. Hepsinin faydası ayrı.
Uzun çarşı ve Kurşunlu Handa da fazlasıyla var yerel ürünlerden. Sabun dışında peynir, yöreye özgü baharatlar ve zeytin yağı meşhur. Bir de ipek. Çok fazla mağaza var ipek ürünü satan.
Sahili olmayan ilçede Asi nehri var. Biraz kirlenmiş ama..  Nehrin iki yanı da çok güzel.
İlklerin şehri olduğundan bahsetmiştim ya, dünyada ışıklandırılan ilk cadde olma özelliğine sahip Kurtuluş Caddesindeyiz şimdi de. Çok fazla sayıda eski bina var. Şehrin bu kısmı diğer tarafa göre biraz daha eski ve bakımsız. İlke yakışır bir düzenleme yapılabilir.

Anadolu’nun ilk camisi olma özelliğine sahip Habib-i Neccar camii de bu caddede. Sadece bir cami deyip dışarıdan fotoğrafladık ama içeri girip te aşağı inince çok eski bir tarihe şahit olduk. Şehit olmuş Habib-i Neccar ve Şemun-u Safa Hazretlerinin tabutları var aşağıda.


Caminin tam karşısında “Taşların Büyüsü” adlı dükkanın sahibi Serap Hanımla tanıştık bir tesadüf eseri. Serap Hanım mozaik sanatçısı ve tüm mozaikleri kendisi hazırlıyor. İnstagram adresi: https://www.instagram.com/taslarin_buyusuu/
Kendisinden ve eşi Cenk Beyden şehrin tarihiyle ilgili önemli bilgiler edindik. Sonsuz teşekkürler kendilerine. ..
Her yerinden tarih çıkıyor her kazıda bir şey bulunuyor dedik ya dükkanın yan sokağındaki cafede de eski döneme ait kalıntılar bulunmuş ve camla korunarak kapatılmış.
Bir diğer önemli cadde de Saray Caddesi.  İki önemli kilise var bu caddede. Biri Ortodoks kilisesi ancak ziyarete kapalıydı. Diğeri de biraz daha ilerisinde bulunan Katolik Kilisesi de farklı bir mimariyle çıktı karşımıza. Caddenin sonunda görkemli bir bina var o da valilik.
Ara sokaklarda eski Antakya evleri ve meşhur Affan Kahvesi ama oraya girmedik.  


Bu arada cumartesi günleri eczaneler 12’ye kadar açıkmış. Trafik normal akıyor, hatta sürücüler yayalara da yol veriyorlar çoğunlukla, trafik ışığı hiç görmedim desem yeri.
Yemek kültürü çok geniş. Bir esnafın önerisiyle öğlen yemeğimizi Uzun çarşıdaki Hünkar kasapta aldık. Orada çok fazla kasap var, vitrinde etleri görünce anlayacaksınız ve aynı zamanda restoran hizmeti de veriyorlar.
Meşhur yemek Tepsi kebabı ve Kağıt Kebabı. Aslında ikisi de aynı ama tepsi kebabı tepside servis ediliyor ve biraz daha yağlı. Fazlasıyla otantik bir havası var mekanın.



Akşam yemeği için de rotamız  Cenk Beyin önerisiyle saray Caddesindeki Anadolu Sofrası oldu. Terbiyeli şiş tavuk yememizi tavsiye etti ve denedik. Çok lezzetliydi. Bir adet çöpte 5 parça tavuk.
Yanına da abugannuş ve mevsim salatası aldık. Tüm restoranlarda dikkatimi çeken nane mutlaka bulunuyor masalarda yanında limon ile. Bir de ekmek olarak bildiğimiz ramazan pidesi farklı ebatlarda.



Ve Hatay deyince akla ne gelir, tabi ki künefe. Onun içinde Asi nehri kenarında Hatay künefe’yi tercih ettik. İsteğe göre kaymak veya dondurmalı servis ediliyor



Künefe yediğimiz esnada duyduğumuz Türkçe sala da çok ilgimizi çekti. “Neden Arapça değil” diye sorduğumda garson arkadaşın “Sala Türkçe olur” demesi tuhaf geldi açıkçası.
Gezimizin 2. Gününde İstikamet Antakya’ya en yakın ilçe Samandağ.  Köy garajı denilen yerden veya öğretmenevinin karşısındaki duraktan kalkan 401 numaralı otobüs ile 45 dakika sürüyor. Sol tarafımız çok dağlık bir bölge. Yol boyunca çok fazla rüzgar gülü var.
Samandağ merkez küçük bir yer. Titus Tüneli için eğer aracınız yoksa aktarma ile ulaşmak mümkün. Çevlik minibüsüyle yaklaşık 7-8 km kadar gittikten sonra iniliyor ve 20-25 dakikalık bir rampa çıkışıyla ulaşılıyor.
İlk girişte müze kart geçerli eğer yoksa 20 TL giriş ücreti .Bu bölge Seleuceia Pieria antik kenti. Titus Tüneli de insan eliyle yapılmış ve rivayete göre dünyada yapılan ilk tünel olarak anılmaktadır. Şehri sel felaketinden korumak için yapılmıştır. Muazzam bir manzara aynı zamanda orman havası, trekking alanı . Tabi spor ayakkabı giymeyi unutmayın.




Yine herkesi hayran bırakacak Beşikli Mağara da tünelin biraz yukarısında. Kayalar oyularak küçüklü büyüklü delikler açılmış.



Mağaranın hemen önünde bir teyze yöresel ürünlerden satıyor. Yol boyunca farklı tezgahlar ve dinlenmek için cafe ve manzara izlemek için banklar var.
Gezi bittiğinde aynı yolu tekrar yürüyüp Samandağ sahiline ulaştık. Samandağ, Hatay’ın Akdeniz’e kıyısı olan birkaç ilçesinden biri.  Dünyanın en uzun sahiliymiş Samandağ sahili ama çok bakımsız ve çok rüzgarlı. Çevlik plajı ise bulunduğumuz noktadan biraz daha ileride.
Sonraki durağımız Vakıflı Köyü. Titus tüneline ters mesafede . Geldiğimiz minibüsle tekrar merkeze döndük. Sucu Adem Amca bizi taksici Bedi Amca’ya yönlendirdi.  Bedi Amca Samandağ  taksi durağında çalışıyor. Çok hoş sohbet bir amca. Vakıflı’ya götürdü bizi. Normalde araç varmış ama Pazar günü olduğundan bulunmuyormuş. Uzunca bir rampayı tırmanıp ulaştık şirin köye. Köyde illa ki araç gereken, toplu taşımayla gidilemeyecek bir yer Hıdırbey  Musa ağacı. Hikaye de şu şekilde: Hz. Musa, Hıdırbey ile birlikteyken ağacın olduğu yere asasını vurur. Sonrasında vurduğu yerin fidan olarak yeşerdiğini görür. Tam karşısında bulunan ab-ı hayat çeşmesinden akan suyla hayat bulduğu söylenen ağaç yaklaşık 2000 yaşında şu an. Çeşmenin suyu da şifalı. Çok fazla turist çeken bir bölge , bir cafe-restoran var hemen ağacın bulunduğu yerde.
Vakıflı Köyü,  Türkiye’nin ilk ve tek Ermeni Köyü. Ancak köylüler sıcakta çok fazla dışarıya çıkmazlarmış, çok ta güzel bahçeleri var.
Yine köyde bulunan Meryem Ana kilisesi. Açıkçası hiçbir yerde denk gelmemiştim Adem Amca sayesinde haberdar olduk kilisenin varlığından. Kültür merkezi olarak kullanılan hemen yanındaki taş binayı kilise sanmamız da ayrı konu. Küçük bir kilise . Kalabalık olur sandık ama kimse yoktu. Biz de herkes gibi içeride mum yakıp, dilek dilediğimiz sırada çekim yapan kameraları görünce farkında olmadan geri çektik kendimizi. Bir televizyon çekimi olduğunu anladığımızda ise çığlık çığlığa çünkü ünlü gezgin Saffet Emre Tonguç karşımızdaydı. Kendisiyle tanışmaktan da şeref duydum.


Sonraki durağımız da Hz. Musa ve Hızır türbesi oldu. Hz. Hızır ve Musa’nın bir araya gelip buradan denize açıldıkları yermiş.  Sahilde beyaz kubbeli bir türbe. Çok fazla da ziyaretçisi var.
Havaş’a binmek için illa ki Antakya’ya dönmek  gerekli. Diğer şekilde aracınız yoksa sadece taksi alternatifi var ama o da çok pahalıya geliyor. Yalnız dönüş farklı bir rotadan, yaklaşık 1,5 saat sürdü.
Antakya’da Havaş’ın ofisi biraz uzakta tabi ama çok lüks ve klas bir cadde olan Atatürk caddesinin devamındaki havuzlu göbeği geçince görünen yemyeşil parkın karşısındaki Kardeşler künefe’nin önü Havaş Durağı. Sorduğunuzda herkes farklı tarif ediyor çünkü.
Yemek konusunda kesinlikle tavsiye edeceğim mekan, bugünkü öğle yemeğimizi aldığımız Sultan Sofrası. Asi nehri manzaralı, son derece kaliteli bir mekan. Çalışanlar çok ilgili. Bildiğimiz yemekler, farklı isimlerle anılıyor orada. Mesela Oruk Kebabı, bildiğimiz içli köfte ama biraz daha ince ve uzun, fırında pişmesiymiş özelliği. Kızartma olanından hiçbir fark göremedim ve fazlasıyla hitap etti damak tadıma. Kaytan Böreği de kıymalı pideden hiçbir farkı yok lezzet olarak, küçük küçük kesilmiş olarak servis edildi tabi ki yanında pide ekmek, nane ve limonla .




2 yorum:

  1. Nilciğim merhaba, öncelikle emeğine sağlık bu güzel yazı için. Bu geziyi beraber tamamladık. Senin araştırmalarına güvenip, yola çıktım. İçim çok rahattı çünkü bu güzel geziye çıkmadan önce emek verdin araştırdın, herşeyin mükemmel olacağına inanıyordum. Hiçbir yeri araştırmadan tamamen sürpriz bir şekilde bu yola çıkmıştım ve bu kadar etkileneceğim aklıma gelmezdi. Herkesin gidip görmesi gereken efsane şehirlerden biri Hatay. Tekrar teşekkür ediyorum. Emeğine ve yüreğine sağlık.
    Sevgiler,
    Dilek Boyraz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim için de çok güzel bir gezi oldu. Sevgiler

      Sil