Bu Blogda Ara

9 Ağustos 2020 Pazar

En batıdaki ada: Gökçeada

 Yıllardır hep gitmek istediğim ancak bir türlü denk gelmeyen yerlerden biriydi Gökçeada… Çanakkale’ye bağlı bir ada aynı zamanda Türkiye’nin yüzölçümü en büyük adası ve Türkiye’de güneşin en son battığı yer….

Bu kadar tanıtım yeter diyerek başlayalım gezimize..

İstanbul’dan direkt adaya giden otobüs firmaları da var ama biz Çanakkale’ye kadar karayolu ile gidip, oradan feribot ile ulaşmayı tercih ettik.

Çanakkale otogarından iskeleye gelerek 10-15 dakikalık kısa bir yolculuk sonrası Eceabat’a vardık. Oradan da Kabatepe limanına aktarma yapmanız gerekli çünkü adaya gidecek feribot Kabatepe limanından kalkıyor.

Yolculuk 1,5 saat sürdü. Adada Kuzulimanı denilen iskeleye yanaşıyor feribot, buradan şehir merkezine minibüs var. Bu arada adada konaklayacak arkadaşlara tavsiyem mutlaka araçla gitmeleri veya gittiklerinde uygun fiyatla araç kiralamaları çünkü nereye gidecek olursanız olun, ulaşım için mutlaka merkeze gelmeniz gerekli.

Merkez, diğer ada ve ilçelere göre oldukça küçük ama şirin, kasaba havası var.

Tam meydanda Atatürk anıtı hemen önünde bir park ve taksi durağı var. Adanın ulaşım sorunu bu taksilerle sağlanıyor ve taksi çağırabileceğiniz tek nokta.

Durağın hemen karşısında belediye binası, bir yanında Ziraat diğer yanında Halk Bankası var. Merkezdeki 3 bankadan bir diğeri de İş bankası. Araç trafiğine kapalı olan tek cadde burası. Bu caddede de hediyelik eşya, magnet ve sabunlarıyla meşhur. Adanın eski ismi İmroz olduğundan İmroz sabunu olarak anılıyor.

Adada merkez harici 10 tane köy var. Bademli, Kaleköy, Zeytinliköy, Tepeköy , Dereköy, Yeni Bademli, Eşelek, Şahinkaya , Şirinköy ve Uğurlu. Bazı köylere belirli aralıklarla toplu taşıma var. Kaleköy, Uğurlu ve Eşelek köyü bu köylerden bazıları. ..

Adada bir de Tuz gölü bulunuyor. Eşelek bölgesinde Aydıncık plajı yakınında. Düşündüğünüzden farklı olarak içi çamurla dolu. İlk bakışta Salda gölünü anımsatıyor ama göle girildiğinde dibinden balçık çıkardığınızda fark ortaya çıkıyor. Çamurun sürüldüğü yer cildi temizleyip rahatlatıyormuş, denedik bakalım. Sonrasında Aydıncık diğer bir adıyla Kefaloz plajı denilen yeden denize girilerek çamurların temizlenmesi mümkün.

 Toplu taşıma ile ulaşabileceğiniz bir diğer yer Uğurlu Plajı. Biraz dağınık, taşlık bir yoldan gidiliyor, biraz da virajlı ama Kefaloza göre daha sakindi. Bu arada minibüsten inmeyip, Gizli Limana kadar devam edecekseniz, Türkiye’nin en batısı olarak yer burası. Köye giderken yolda bolca keçi göreceğinizden şüpheniz olmasın.

Plajdan yürüme mesafesinde Uğurlu Köyü. Sağlı sollu reçel , pekmez tezgahları, karpuz ve mevsim meyveleri köylülerin el yapımı..

Zeytinliköy, adanın en çok beğendiğim köyü.. Merkezden 4 km uzakta ancak yürüme yolu değil. Yol boyunca alabildiğine uzanan zeytin ağaçlarından dolayı bu ismi almış sanırım. Köye giriş yapıldığında rum okulu hemen sağda, kestirme yolları ve bazıları cafe haline dönüştürülmüş eski tip evleriyle tam bir nostalji…

Köydeki en güzel manzara Yeşil Ev adlı restorana ait. İşletmeci Sema Hanım ve gastronomi şefi Cüneyt Bey bizi çok güzel ağırladılar. Kendilerine sonsuz teşekkürler. Burada Cemile teyzenin mantısını denemeden de dönmeyin.

Adanın hiçbir yerinde rastlamadığım ama bu bölgede sıklıkça karşıma çıkan Selanik Tatlısı. Anladığım kadarıyla çok ta hızlı tükeniyor. Son kalanı da Arassia adlı bir cafede bulduk. Altı kadayıf, üstü pasteria en üstü de kremaymış.


Biz Kaleköy bölgesinde konakladık. Bu bölge, antik dönemden kalan yerleşim yerlerinin bulunmasından kaynaklı adanın tarihinde önemli bir yer tutuyor. Köyün en tepesinde kale kalıntıları var. Kaleköy Limanı denilen sahil kesimi ise akşamları fazlasıyla hareketli. Ünlü Eleni tavernası da burada.



Eğlence arayanlar için  önerebileceğim başka bir yer de Barba Yorgo tavernası. Tepeköy mevkiinde bulunuyor. Tepeköyün tavernaları ile ünlü olduğunu da duymuştum, Barba Yorgo o üne sahip tavernalardan birisi. Kendisiyle de tanışma imkanımız oldu, çok tatlı bir insan.


Türkiye’nin ilk ve tek sualtı milli parkı da Yıldızkoyda. Görülmeye değer olduğu söyleniyor ama dalışla aramız iyi olmadığından gitme gereği duymadık.

Adanın Türkiye’nin en batısı olduğundan bahsetmiştim. Bazı noktalar gün batımı izlemek için muhteşem. Bunlardan biri de Kaleköy mevkiinde bulunan Yakamoz restoran. Sahibi Latif amca da çok beyefendi bir insan.


Yemek kültürü de birazcık farklı bizimkinden.. Ada deyince tabii ki balık.. Çok güzel ve kaliteli restoranlar var köylerde ama adaya has yemek olarak oğlak tandır. Merkezde meydan lokantasında yedim. Lezzette sıkıntı yok ama fazla yağlı idi. Oğlak konusunda Tepeköy mevkiindeki Keçi restoranı önerdiler, denemeyi çok isterdim.


Başka bir lezzet te cicirya dedikleri pizza görünümlü yemek . Merkezde yapan birkaç yer gördüm ama denemedim. Arkadaşım yemiş, pizza hamuru üstünde yayla çorbası düşün deyince denemeye değer bulmadım.

Sadece adaya özgü efibadem kurabiyesini mutlaka denemenizi öneririm. Merkezde meydani pastanesinde bulabilirsiniz.



Ve dondurma… Halihazırda çok yerde var ama merkezde Alomiya markasını mutlaka deneyin. Keçi sütünden yapılıyormuş, tamamen ev yapımı. Karadut, kavun ve kakao denedim, kesinlikle tavsiye ederim.

Adanın dibek kahvesi meşhur. Kendine özgü kokusu ve tadı var. Yaya sokağında meşhur Petrino Otelin hemen yanında seyyar olarak (Zeyn dibek kahve) satan bir arkadaş var.

İmroz sabunlarının methinden söz etmiştim. Merkezde meydani pastanesinin arka bölümünde ve yine merkezde Ada rüzgarı adı verilen dükkanda farklı renk ve kokularda sabun, zeytinyağı, bal, şampuan, kolonya tarzı ürünler ve zeytinyağı aromalı kremler var.

Kaleköy mevkiinde İmroza sabun atölyesi de ziyaret ettiğimiz noktalardan oldu. Sabun, mum ve kolonya üretim aynı zamanda satış yeri.. Tamamen el yapımı doğal zeytinyağlı yaklaşık %70 zeytinyağı içeriyor. Sabunların sadece dördünde keçi sütü diğerlerinde saf su olarak yağmur suyu kullanılıyor. Bitkisel yağlar ile zeytinyağını güçlendiriyorlar. Biberiye, kekik yağı ve aloe vera özü cilde ve saça faydalı. Kekik ve biberiye akne ve sivilce için etkili. Sabunlar tüm vücut için kullanılabiliyor.


Muazzam kokulu sabun ve kolonya alışverişimizi de yaptıktan sonra son durağımız merkezdeki Gökçeada Kent Müzesi. Giriş 5 TL, tam-indirim ayrımı yok, müzekart geçmez. Kentin tarihi anlatılıyor. Türkiye’nin ilk palyaçosu Yakup amcaya ait kostümler de burada sergileniyor.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder