Yıllardır hep gitmek istediğim ancak bir türlü denk gelmeyen yerlerden biriydi Gökçeada… Çanakkale’ye bağlı bir ada aynı zamanda Türkiye’nin yüzölçümü en büyük adası ve Türkiye’de güneşin en son battığı yer….
Bu kadar tanıtım yeter diyerek başlayalım gezimize..
İstanbul’dan direkt adaya giden otobüs firmaları da var ama
biz Çanakkale’ye kadar karayolu ile gidip, oradan feribot ile ulaşmayı tercih
ettik.
Çanakkale otogarından iskeleye gelerek 10-15 dakikalık kısa
bir yolculuk sonrası Eceabat’a vardık. Oradan da Kabatepe limanına aktarma
yapmanız gerekli çünkü adaya gidecek feribot Kabatepe limanından kalkıyor.
Yolculuk 1,5 saat sürdü. Adada Kuzulimanı denilen iskeleye
yanaşıyor feribot, buradan şehir merkezine minibüs var. Bu arada adada
konaklayacak arkadaşlara tavsiyem mutlaka araçla gitmeleri veya gittiklerinde
uygun fiyatla araç kiralamaları çünkü nereye gidecek olursanız olun, ulaşım
için mutlaka merkeze gelmeniz gerekli.
Merkez, diğer ada ve ilçelere göre oldukça küçük ama şirin,
kasaba havası var.
Tam meydanda Atatürk anıtı hemen önünde bir park ve taksi
durağı var. Adanın ulaşım sorunu bu taksilerle sağlanıyor ve taksi
çağırabileceğiniz tek nokta.
Durağın hemen karşısında belediye binası, bir yanında Ziraat
diğer yanında Halk Bankası var. Merkezdeki 3 bankadan bir diğeri de İş bankası.
Araç trafiğine kapalı olan tek cadde burası. Bu caddede de hediyelik eşya,
magnet ve sabunlarıyla meşhur. Adanın eski ismi İmroz olduğundan İmroz sabunu
olarak anılıyor.
Adada merkez harici 10 tane köy var. Bademli, Kaleköy,
Zeytinliköy, Tepeköy , Dereköy, Yeni Bademli, Eşelek, Şahinkaya , Şirinköy ve
Uğurlu. Bazı köylere belirli aralıklarla toplu taşıma var. Kaleköy, Uğurlu ve
Eşelek köyü bu köylerden bazıları. ..
Adada bir de Tuz gölü bulunuyor. Eşelek bölgesinde Aydıncık
plajı yakınında. Düşündüğünüzden farklı olarak içi çamurla dolu. İlk bakışta
Salda gölünü anımsatıyor ama göle girildiğinde dibinden balçık çıkardığınızda
fark ortaya çıkıyor. Çamurun sürüldüğü yer cildi temizleyip rahatlatıyormuş,
denedik bakalım. Sonrasında Aydıncık diğer bir adıyla Kefaloz plajı denilen
yeden denize girilerek çamurların temizlenmesi mümkün.
Toplu taşıma ile ulaşabileceğiniz bir diğer yer Uğurlu Plajı. Biraz dağınık, taşlık bir yoldan gidiliyor, biraz da virajlı ama Kefaloza göre daha sakindi. Bu arada minibüsten inmeyip, Gizli Limana kadar devam edecekseniz, Türkiye’nin en batısı olarak yer burası. Köye giderken yolda bolca keçi göreceğinizden şüpheniz olmasın.
Plajdan yürüme mesafesinde Uğurlu Köyü. Sağlı sollu reçel ,
pekmez tezgahları, karpuz ve mevsim meyveleri köylülerin el yapımı..
Zeytinliköy, adanın en çok beğendiğim köyü.. Merkezden 4 km
uzakta ancak yürüme yolu değil. Yol boyunca alabildiğine uzanan zeytin
ağaçlarından dolayı bu ismi almış sanırım. Köye giriş yapıldığında rum okulu
hemen sağda, kestirme yolları ve bazıları cafe haline dönüştürülmüş eski tip
evleriyle tam bir nostalji…
Köydeki en güzel manzara Yeşil Ev adlı restorana ait.
İşletmeci Sema Hanım ve gastronomi şefi Cüneyt Bey bizi çok güzel ağırladılar.
Kendilerine sonsuz teşekkürler. Burada Cemile teyzenin mantısını denemeden de
dönmeyin.
Adanın hiçbir yerinde rastlamadığım ama bu bölgede sıklıkça
karşıma çıkan Selanik Tatlısı. Anladığım kadarıyla çok ta hızlı tükeniyor. Son
kalanı da Arassia adlı bir cafede bulduk. Altı kadayıf, üstü pasteria en üstü
de kremaymış.
Biz Kaleköy bölgesinde konakladık. Bu bölge, antik dönemden
kalan yerleşim yerlerinin bulunmasından kaynaklı adanın tarihinde önemli bir
yer tutuyor. Köyün en tepesinde kale kalıntıları var. Kaleköy Limanı denilen
sahil kesimi ise akşamları fazlasıyla hareketli. Ünlü Eleni tavernası da
burada.
Eğlence arayanlar için
önerebileceğim başka bir yer de Barba Yorgo tavernası. Tepeköy mevkiinde
bulunuyor. Tepeköyün tavernaları ile ünlü olduğunu da duymuştum, Barba Yorgo o
üne sahip tavernalardan birisi. Kendisiyle de tanışma imkanımız oldu, çok tatlı
bir insan.
Türkiye’nin ilk ve tek sualtı milli parkı da Yıldızkoyda.
Görülmeye değer olduğu söyleniyor ama dalışla aramız iyi olmadığından gitme
gereği duymadık.
Adanın Türkiye’nin en batısı olduğundan bahsetmiştim. Bazı
noktalar gün batımı izlemek için muhteşem. Bunlardan biri de Kaleköy mevkiinde
bulunan Yakamoz restoran. Sahibi Latif amca da çok beyefendi bir insan.
Yemek kültürü de birazcık farklı bizimkinden.. Ada deyince
tabii ki balık.. Çok güzel ve kaliteli restoranlar var köylerde ama adaya has
yemek olarak oğlak tandır. Merkezde meydan lokantasında yedim. Lezzette sıkıntı
yok ama fazla yağlı idi. Oğlak konusunda Tepeköy mevkiindeki Keçi restoranı önerdiler,
denemeyi çok isterdim.
Başka bir lezzet te cicirya dedikleri pizza görünümlü yemek
. Merkezde yapan birkaç yer gördüm ama denemedim. Arkadaşım yemiş, pizza hamuru
üstünde yayla çorbası düşün deyince denemeye değer bulmadım.
Sadece adaya özgü efibadem kurabiyesini mutlaka denemenizi
öneririm. Merkezde meydani pastanesinde bulabilirsiniz.
Ve dondurma… Halihazırda çok yerde var ama merkezde Alomiya
markasını mutlaka deneyin. Keçi sütünden yapılıyormuş, tamamen ev yapımı.
Karadut, kavun ve kakao denedim, kesinlikle tavsiye ederim.
Adanın dibek kahvesi meşhur. Kendine özgü kokusu ve tadı
var. Yaya sokağında meşhur Petrino Otelin hemen yanında seyyar olarak (Zeyn
dibek kahve) satan bir arkadaş var.
İmroz sabunlarının methinden söz etmiştim. Merkezde meydani
pastanesinin arka bölümünde ve yine merkezde Ada rüzgarı adı verilen dükkanda
farklı renk ve kokularda sabun, zeytinyağı, bal, şampuan, kolonya tarzı ürünler
ve zeytinyağı aromalı kremler var.
Kaleköy mevkiinde İmroza sabun atölyesi de ziyaret ettiğimiz
noktalardan oldu. Sabun, mum ve kolonya üretim aynı zamanda satış yeri..
Tamamen el yapımı doğal zeytinyağlı yaklaşık %70 zeytinyağı içeriyor.
Sabunların sadece dördünde keçi sütü diğerlerinde saf su olarak yağmur suyu
kullanılıyor. Bitkisel yağlar ile zeytinyağını güçlendiriyorlar. Biberiye,
kekik yağı ve aloe vera özü cilde ve saça faydalı. Kekik ve biberiye akne ve
sivilce için etkili. Sabunlar tüm vücut için kullanılabiliyor.
Muazzam kokulu sabun ve kolonya alışverişimizi de yaptıktan sonra son durağımız merkezdeki Gökçeada Kent Müzesi. Giriş 5 TL, tam-indirim ayrımı yok, müzekart geçmez. Kentin tarihi anlatılıyor. Türkiye’nin ilk palyaçosu Yakup amcaya ait kostümler de burada sergileniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder