Bu Blogda Ara

5 Kasım 2019 Salı

Gizli cennet Halfeti ve Birecik.









Birbirini çok seven Halil İle Fatma’nın aşk hikayesi aslında..  Sevip te kavuşamayınca kendilerini Fırat’ın sularına bırakırlar. Bu sebepten dolayı da Halil ile Fatime’nin birleşmesiyle Halfeti adını almıştır bu bölge. Fırat nehri üzerindeki Birecik barajının yapılmasıyla sular altında kalmış bir kent. Gizli cennet veya saklı cennet te deniyor.

Halfeti aynı zamanda Eşkiya filminin ve meşhur Karagül dizisinin de çekildiği yer. İzlemedim ama Özcan Deniz’in bir boğulma sahnesi varmış nehirde.

Bölge, karagülleriyle ünlü.  Dünyada sadece Birecik’te yetişen karagül, başka yerde koyu kırmızı olarak yetişiyor. Hikayesi de çok acıklı yine, günlerden bir gün halktan bir kıza madalyon olarak görünmüş gül. Kız da madalyonu sahibine vermek için aldıktan sonra da tüm halk kızı cadı olarak görmeye başlamış, kızı yok etmek için çarmığa germişler. Şeytan, kızı çarmıktan kurtarsa da taşlanmaktan kurtaramamış ve kız orada ölmüş. Şeytan ise kızın kanı renginde olan kırmızı gülün her yerde yetişeceğini ama kara gülün sadece kızın öldüğü bu bölgede yetişebileceğini söylemiş. Oysa ki karagülün bu bölgede yetişme sebebi, iklim, sulama şekli ve yetişme tarzı. Sadece ilk bahar ve sonbaharda yetişiyormuş, dolayısıyla biz göremedik. Tohumu sadece  burada. Kolonyaları da var ama sahtesini de yapıyorlarmış. Kara kara akıyor sahte olan.

Evliya Çelebi bu bölge için ‘ Bu şehri anlatmaya ne dil, ne de kalem yeter’ demiştir. Bölgenin eski ismi Şitamrat, bu isimde bir de otel var. Yapımı esnasında çok karşı çıkılmış ama engel olunamamış.
Sular altında kalmış Halfeti’yi görmek için Fırat nehrinin kenarında bekleyen tekneye binerek başlıyoruz gezimize.
İsmi Savaşan köyü olan köyün ¾’ü sular altında kalmış ve köy boşaltılmış. Kalan evler de devlet tarafından istimlak edilmiş ve yaşayan kimse yok. Sadece belirli sezonlarda bazı aileler tarafından çay bahçesi ve piknik alanı olarak kullanılıyor. Kayalıkların üzerindeki evler de büyükşehir belediyesi tarafından sit alanı ilan edilmiş, uzun süredir herhangi bir restorasyon yapılamıyor.
Eski bir yerleşim birimi olan Rum kale kalıntılarını da gördük.
Köyün hem eski halini bilen, hem de sular altında kaldığı anı yaşayan ve şu an hayatta olan Yunus dayı da çay bahçesi işletiyor hemen kıyıda. Toplam 4 kadın almış, ikisi ölmüş, ikisi hayattaymış.

Çay bahçesinin hemen yanında da her fotoğraf karesine girecek olan batık cami var. Caminin gövdesi suyun altında kalmış, sadece minare görünüyor.
 Gizli cennet dendiği kadar var,  tam anlamıyla doğa harikası bir bölge.Tekne gezimizi bitirdikten sonra tekrardan Birecik’e hareket ettik. Nesli tükenmekte olan kelaynak kuşlarının koruma altına alındığı doğal yaşam çiftliğinde kelaynak figürlü t-shirt ile Mustafa Bey karşıladı bizi. Adeta kendi yavruları gibi benimsemiş kuşları .Bulundukları dev kafesin önündeki bir yazı çekti dikkatimizi. ‘Lütfen sessiz olun, ürküyorlar’.
Mustafa Bey başlıyor kuşları anlatmaya. Renksiz ve çelimsiz oluyorlarmış. Çene altı kırmızı olup, renkleri parlayanlar anne-baba. 14 şubat olunca doğaya salıyorlarmış. Kayalıklarda çöp dizer, kayalardan yedikleri kalsiyumlarla yumurta yaparlarmış.
Yavrular, 28 gün kuluçkada yatıp, 2 ay anne ve babaları tarafından beslenip büyütülerek uçmayı öğrenirlermiş.
Doğada ve içerde yağsız kıyma, tuzsuz taze peynir, haşlanmış kabuklu yumurta ve kepek karıştırılarak veriyorlarmış.
1950’li yıllarda okullarda süt tozu dağıtılırken, tarlada DDT dağıtılmış ve giderek sayıları azalmaya başlamış.
Bu bölgede çok meşhur olan kuşlar Göbeklitepede de taşların üzerine işlenmiş ve Nuh’un kuşları diye anılıyor. Baharın müjdecisi ve bereketin sembolü olarak bir gemiden bırakılan bir çiftin soyundan geliyorlar. Yenidünya kurulurken sembolik olarak bırakılmış, bunlar torunları.
5 senede eş oluyorlarmış. Yeşil, mor, kırmızı renkte hem dişi hem de erkekleri. Tepeleri dökülünce kel kalıyorlarmış, tek eşliler.
5 ay doğada yaşıyorlarmış. Özellikle Mart ve Nisan aylarında gidersek, doğada onları uçarken görebileceğimizi söyledi Mustafa Bey.
Kuşlarla ilgili yeterince bilgi aldıktan sonra Kelaynak Tanıtım Merkezi olarak anılan küçük binaya girdik. Burada da o bölgeye özgü başka hayvanların tanıtımları var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder