1983 yılında bir tarım arazisi olan bölgede köylüler tarım
yapıyorken, tarla sahibi Mahmut amca tarlasını kazdığı sırada kürek sert bir
taşa çarpar. Biraz daha derin kazınca iki tane taş bularak, çıkarır. Köylülerin
ısrarıyla, üç beş kuruş kazanırım diyerek taşları müzeye götürür ancak müzede
hiç kimse kendisine itibar etmez. Mahmut amca gördüğü bu durumdan , taşların
hiçbir işe yaramadığını düşünerek müzenin duvarına terk edip gider.
Aradan tam 10 yıl geçer. Bu süre içinde kimse taşları
ellemez. 1993 senesinde ünlü Alman arkeolog
Klaus Smith, Atatürk Barajının açılmasıyla bir çok bölgeyi sular altında
bırakacak başka bir proje için oradadır ve yeni kazı bulgularını sunmak için
müzeye geldiğinde duvar kenarında terk edilmiş olan taşları görür. Sahibini bulmaya
kararlıdır ,uzun bir araştırma sonrası Mahmut amcaya ulaşarak durumu anlatır.
Mahmut amca, yabancı bir kişiye tarlasını vermek istemez ancak karşı taraf
kararlıdır. Herhangi bir kaybı olursa zararını karşılayacaklarını söyleyerek
ikna ederler. Böylelikle kazı çalışmaları başlar. Şu anda Mahmut amca bekçilik
yapıyormuş orada. Çocukları, torunları hepsi bir arada çalışıyorlarmış.
Tarihi 12.000 yıl öncesine dayanan Göbeklitepe, tarihin
sıfır noktası diye anılıyor. Alan, 12 futbol sahası büyüklüğünde ama sadece
küçük bir bölümü kazılmış. Arkeolog Klaus Smith, kalp krizinden hayatını
kaybedince kazı çalışmaları yarım kalmış. Yeni bir arkeoloğun çalışmayı devralması
bekleniyormuş.
Göbeklitepe, konum olarak hem Antep, hem Urfa, hem de
Adıyaman’a yakın. Ama bölge Urfa sınırları içerisinde yer alıyor.
Göbeklitepe sapağından girdikten sonra yolda T şeklinde
sütunlar çıktı karşımıza. T sütunları insanları, diğerleri ise hayvanları
simgeliyor.
İç kesimlere ilerledikçe yerlerde kaya parçaları vardı,
bunlar da Karadağ volkanik patlaması sonucu oluşmuş.
Konum olarak her yere yakın, bahsettiğim gibi ve en yüksek
noktada. Müzekart ile giriş yaptıktan sonra ilk olarak slayt gösterisi izlemeye
girdik. 1. Slayt, Göbeklitepe’nin ortaya
çıkışı ile ilgili alt yazı ve seslendirme yapılarak hazırlanmış bir belgesel,
2. Slayt ise ilk insanların buradaki yaşamını sembolize etmek adına
hazırlanmış, duvarlarda ışıklandırma şeklinde yapılmış muhteşem bir gösteri.
Slaytları izledikten sonra binadan çıkıp merdivenli yoldan
yukarıya doğru tırmanınca bekleyen shuttle araçlara binerek asıl meydana
ulaştık. Tepelerde olduğunu belirttim.
Gelirken yolda gördüğümüz T şeklindeki sütunlardan
fazlasıyla var burada. Yanlarında da hayvanları sembolize eden, üzerlerinde
hayvan figürlerinin olduğu taşlardan var. Kelaynak çiftliğinde Mustafa Bey’in
de dediği gibi bazı taşların üzerine kelaynak figürleri işlenmiş. Tabi o zaman
ki şartlarla ancak bu kadar oluyor.
Yerleşik hayata dair hiçbir belirti yok. Tapınak amaçlı
kullanılmış, insanlar tapınmak amaçlı geliyor, ibadet ettikten sonra
gidiyorlarmış. Önemli bir nokta da, giderlerken üzerlerini kapatmışlar, kimse
kimsenin ibadet yerine karışmazmış.
Çok büyük bir alan normalde ama sadece küçük bir kısmı
kazılmış. Tamamı kazılmadığı için de açığa çıkacak ve seyri değiştirecek çok
şey var haliyle ama devralacak yeni arkeologla birlikte aşağı yukarı 60 yılda
tamamlanacağı öngörülüyor.
Kazılı alandan yukarıya doğru çıktığımızda bir meydana
geldik. Bu alandan dolayı ‘ Göbeklitepe’ ismini almış bölge. Bu alan, ziyaret
katı olarak düşünülmüş, yiyip içip ,dilek tutup tekrar geri dönerlermiş.
Göbekte tam 4 tane de Müslüman mezarı var.
Tamamıyla erkek egemenliği bulunan bölgede göbek dediğimiz
alanın yanındaki alanda ters doğum yapan bir kadın heykeli bulunmuş. Bunu da
görebilmek için, sergilendiği Şanlıurfa arkeoloji Müzesine gittim.
En tepedeki noktadan da çok güzel manzara fotoğrafları
alınıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder