Bu Blogda Ara

3 Kasım 2019 Pazar

Gaziantep



Güneydoğu denilince ilk akla gelen şehirlerden biri Gaziantep. Eski adı Ayıntab, ayn göz, tab da suyun pınarı demek, suyun güzelliğinden dolayı bu ismi almış ama şehirde hiçbir doğal kaynak, şelale yok.

Ayıntab, sonradan Antep olarak anılmakla birlikte, Kurtuluş Savaşı boyunca, halkı 11 ay tek başına mücadele etmiş ve bu olaydan sonra şehir Gazi unvanını almıştır. Atatürk ise bu başarılarından dolayı, halkı onure etmek adına nüfus kayıt örneğini bu şehre vermiştir.

Gaziantep aynı zamanda sanayi alanında da en gelişmiş şehrimizdir. Şehrin girişinde çok fazla sayıda fabrika ve sanayi odaları var. Merinos ve Şölen  fabrikaları da burada. İpek yolu güzergahı da burasıdır. Bu sebeple deve kervanları görmemiz mümkün. İpek yolu güzergahıysa bir yer, orada deve oluyormuş, yeni öğrendim.  

Halk, ticarete çok meraklı. Çok severek yediğimiz şamfıstığının fabrikası da burada. Ama asıl gerçek şu ki Antep fıstık konusunda sadece üretimin %40 ını karşılayabiliyor. Kalan % 60 lık kısım Urfa’da. Ama fabrika burada olduğundan Antepliler fıstığı fazlasıyla sahiplenmiş.

Şehrin iki büyük ilçesi Şahinbey ve Şehitkamil. Az önce bahsettiğim gibi Atatürk’ün nüfus kaydının olduğu yer de Bey Mahallesi/Şahinbey.

Birecik Barajı’nın suları altında kalan tarihi Zeugma Antik kentinden çıkan mozaiklerin sergilendiği Gaziantep Mozaik Müzesi ilk durağımız. Bazı kaynaklarda Türkiye’de en büyük olduğu söylenir, mozaik müzesi olarak Hatay ile yarışmaktadır ama ikisini de gördüğüm için kesin bilgi, Hatay’daki daha büyük.

Farklı bir mimarisi olan müzeye girmeden önce deve heykellerini gördük kapının önünde.

Müzekart ile giriş mümkün. Girer girmez öncelikle müzenin tanıtımının yapıldığı bir odaya alındık. 3 boyutlu görüntü ve gözlük için 5 TL alınıyor. Kentin oluşumu ve bazı mozaiklerin hikayesi anlatılıyor.

Zeugma, kelime anlamı olarak  köprü, kilit demek. İki tane şehri birleştirmek için köprü anlamına gelen Zeugma Antik kenti kurulmuştur.

2 katlı müzeyi gezmeye başlıyoruz. Çok fazla sayıda eser var haliyle ama ben sadece birkaç tanesine değineceğim.

Birincisi Mars Heykeli. 1,5 ton ağırlığında ve 1,5 m boyundadır. Bronz bir heykel ama üzeri siyah. Bir elinde mızrak, bir elinde başak var. Biri savaşı, diğeri barışı simgeliyor.

Nemrut’un Herakles ile el sıkışma sahnesini sembolize eden eser de burada.

Bazı eserler, bir dönem Amerika’ya kaçırılmış ama sonra geri alınarak müzeye konmuştur.

Kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu bir dönemde maske takılı çirkin suratlı mozaik te burada.

Dikkat çeken bir başka eser de Dianysos (şarap tanrısı) mozaiği. Yamuk yapılmış. Dikkatli bakıldığında farkediliyor. Acemi işi bir eser yani.

Ve sıra geldi Çingene Kızına. Gaziantep’in simgesi olan ünlü mozaik, üst katta karanlık, özel bir odada sergileniyor.

Mozaik müzesindeki gezimizi tamamladıktan sonra, şehir merkezindeki gezimize devam ediyoruz. Şehitkamil ve Şahinbey ilçelerini ayıran Alleben Deresini gördük.

25 Aralık, Antep’in kurtuluşu. Şehirde bir çok yerde tabelada rastladık bu tarihe. 25 Aralık panorama müzesi var ama daha açılışı gerçekleşmemiş.

Kale-i Füsun veya Kefen kalesi olarak ta adlandırılan Gaziantep(Ayıntab) Kalesi de çok yüksek bir noktada görülecek yerler arasında. 3 abide ve 6 mermer sütun içerisine monte edilen levhalarda hem Türkçe hem de Göktürk yazılarını barındıran Orhun Kitabeleri de kaleye doğru ilerlerken sol tarafımızda kaldı.

17.yy ‘da Tekke Cami Külliyesi binası içinde kahve ve kütüphane olarak kullanılan mekanda ( Şu anda Tahmis Kahvesi) sütlü menengiç kahvesi içmek için durduk ama içerisi çok kalabalıktı, giremedik. Tam karşısındaki dükkanda da kahve satışı yapılıyor.

Bakırlarıyla meşhur Bakırcılar Çarşısında nostaljik bir gezinti sonrası önünden geçerken tesadüfen gördüğümüz Kozluca Kasteli sonraki durağımız. Gaziantepte bulunan birkaç kastelden sadece birisi. Osmanlı Döneminde halkın su ihtiyacını karşılamak için yapılmış, suyun kullanımı da bir takım kurallara bağlanmış.

Şehirde en çok etkilendiğim yer ise Kurtuluş Savaşı sırasında kentin düşmana karşı verdiği mücadelenin yer aldığı tematik bir müze olan ‘Savaş Müzesi’ . 
Antep’in savaş esnasında yaşadıkları sembolize edilmiş. Özellikle Şehit Kamil’in annesinin bıçaklandığı anın maketi hala etkiliyor beni .

O dönemin silahları, kesici aletleri, mermi toplayan çocuklar canlandırması ve yaralıların tedavisi o kadar gerçekçi resmedilmiş ki

Büyülü müzede gezimizi bitirdikten sonra alışveriş için tekrar çarşıya döndük. Malum Antepteyiz, tabi ki kuru patlıcan, biber ve baharatlar. ..Salça ve nar ekşisi alacaksanız da Zeytin hanı tavsiye ederim.

Ve tabi ki fıstık. Büyük bölümü Urfa’da yetişiyormuş ama Antep fazlasıyla sahiplenmiş . Açıkçası kırmızı kabuklu olanlardan almak istiyordum ama hiçbir yerde bulamadım. Ağustos ayında oluyormuş kırmızı kırmızı, en fazla Eylül ortasına kadar kalıyormuş. Mevsimi değil yani. Bildiğimiz kabuklu fıstık ta bütün tezgahlarda var.

Son olarak bir de Antep mutfağına değineceğim. Meşhur Kebapçı İmam Çağdaş ama çok tavsiye etmediler, marka olmuş sadece başka kebapçılar da var. Mesela Şahinbeyde Ayıntap Kebap bunlardan biri.

Kebap nasılsa her yerde aynı diyerek Yasemek adında yöresel yemeklerin sunulduğu bir restorana giriyoruz. Servis biraz ağır ama lezzet mükemmel.

Girişte bütün yemekler, sunum olarak var. Onları görünce menü istemeye de çok gerek yok. Alinazik, patlıcan dolması, beyran, analı kızlı, yuvalama ve içli köfte meşhur lezzetler ama benden size küçük bir uyarı, bıçak kültürleri yok. Bu sebeple içli köfte yemek isterseniz, peçeteye sarıp yiyeceğinizden emin olun.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder