Güneydoğu denilince ilk akla gelen şehirlerden biri
Gaziantep. Eski adı Ayıntab, ayn göz, tab da suyun pınarı demek, suyun
güzelliğinden dolayı bu ismi almış ama şehirde hiçbir doğal kaynak, şelale yok.
Ayıntab, sonradan Antep olarak anılmakla birlikte, Kurtuluş
Savaşı boyunca, halkı 11 ay tek başına mücadele etmiş ve bu olaydan sonra şehir
Gazi unvanını almıştır. Atatürk ise bu başarılarından dolayı, halkı onure etmek
adına nüfus kayıt örneğini bu şehre vermiştir.
Gaziantep aynı zamanda sanayi alanında da en gelişmiş
şehrimizdir. Şehrin girişinde çok fazla sayıda fabrika ve sanayi odaları var.
Merinos ve Şölen fabrikaları da burada.
İpek yolu güzergahı da burasıdır. Bu sebeple deve kervanları görmemiz mümkün. İpek
yolu güzergahıysa bir yer, orada deve oluyormuş, yeni öğrendim.
Halk, ticarete çok meraklı. Çok severek yediğimiz
şamfıstığının fabrikası da burada. Ama asıl gerçek şu ki Antep fıstık konusunda
sadece üretimin %40 ını karşılayabiliyor. Kalan % 60 lık kısım Urfa’da. Ama
fabrika burada olduğundan Antepliler fıstığı fazlasıyla sahiplenmiş.
Şehrin iki büyük ilçesi Şahinbey ve Şehitkamil. Az önce
bahsettiğim gibi Atatürk’ün nüfus kaydının olduğu yer de Bey
Mahallesi/Şahinbey.
Birecik Barajı’nın suları altında kalan tarihi Zeugma Antik
kentinden çıkan mozaiklerin sergilendiği Gaziantep Mozaik Müzesi ilk durağımız.
Bazı kaynaklarda Türkiye’de en büyük olduğu söylenir, mozaik müzesi olarak
Hatay ile yarışmaktadır ama ikisini de gördüğüm için kesin bilgi, Hatay’daki
daha büyük.
Farklı bir mimarisi olan müzeye girmeden önce deve
heykellerini gördük kapının önünde.
Müzekart ile giriş mümkün. Girer girmez öncelikle müzenin
tanıtımının yapıldığı bir odaya alındık. 3 boyutlu görüntü ve gözlük için 5 TL
alınıyor. Kentin oluşumu ve bazı mozaiklerin hikayesi anlatılıyor.
Zeugma, kelime anlamı olarak
köprü, kilit demek. İki tane şehri birleştirmek için köprü anlamına
gelen Zeugma Antik kenti kurulmuştur.
2 katlı müzeyi gezmeye başlıyoruz. Çok fazla sayıda eser var
haliyle ama ben sadece birkaç tanesine değineceğim.
Birincisi Mars Heykeli. 1,5 ton ağırlığında ve 1,5 m
boyundadır. Bronz bir heykel ama üzeri siyah. Bir elinde mızrak, bir elinde
başak var. Biri savaşı, diğeri barışı simgeliyor.
Nemrut’un Herakles ile el sıkışma sahnesini sembolize eden
eser de burada.
Bazı eserler, bir dönem Amerika’ya kaçırılmış ama sonra geri
alınarak müzeye konmuştur.
Kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu bir dönemde maske
takılı çirkin suratlı mozaik te burada.
Dikkat çeken bir başka eser de Dianysos (şarap tanrısı)
mozaiği. Yamuk yapılmış. Dikkatli bakıldığında farkediliyor. Acemi işi bir eser
yani.
Ve sıra geldi Çingene Kızına. Gaziantep’in simgesi olan ünlü
mozaik, üst katta karanlık, özel bir odada sergileniyor.
Mozaik müzesindeki gezimizi tamamladıktan sonra, şehir
merkezindeki gezimize devam ediyoruz. Şehitkamil ve Şahinbey ilçelerini ayıran
Alleben Deresini gördük.
25 Aralık, Antep’in kurtuluşu. Şehirde bir çok yerde
tabelada rastladık bu tarihe. 25 Aralık panorama müzesi var ama daha açılışı
gerçekleşmemiş.
Kale-i Füsun veya Kefen kalesi olarak ta adlandırılan
Gaziantep(Ayıntab) Kalesi de çok yüksek bir noktada görülecek yerler arasında.
3 abide ve 6 mermer sütun içerisine monte edilen levhalarda hem Türkçe hem de Göktürk
yazılarını barındıran Orhun Kitabeleri de kaleye doğru ilerlerken sol
tarafımızda kaldı.
17.yy ‘da Tekke Cami Külliyesi binası içinde kahve ve
kütüphane olarak kullanılan mekanda ( Şu anda Tahmis Kahvesi) sütlü menengiç
kahvesi içmek için durduk ama içerisi çok kalabalıktı, giremedik. Tam
karşısındaki dükkanda da kahve satışı yapılıyor.
Bakırlarıyla meşhur Bakırcılar Çarşısında nostaljik bir
gezinti sonrası önünden geçerken tesadüfen gördüğümüz Kozluca Kasteli sonraki
durağımız. Gaziantepte bulunan birkaç kastelden sadece birisi. Osmanlı
Döneminde halkın su ihtiyacını karşılamak için yapılmış, suyun kullanımı da bir
takım kurallara bağlanmış.
Şehirde en çok etkilendiğim yer ise Kurtuluş Savaşı
sırasında kentin düşmana karşı verdiği mücadelenin yer aldığı tematik bir müze
olan ‘Savaş Müzesi’ .
Antep’in savaş esnasında yaşadıkları sembolize edilmiş.
Özellikle Şehit Kamil’in annesinin bıçaklandığı anın maketi hala etkiliyor beni
.
O dönemin silahları, kesici aletleri, mermi toplayan
çocuklar canlandırması ve yaralıların tedavisi o kadar gerçekçi resmedilmiş ki
Büyülü müzede gezimizi bitirdikten sonra alışveriş için
tekrar çarşıya döndük. Malum Antepteyiz, tabi ki kuru patlıcan, biber ve
baharatlar. ..Salça ve nar ekşisi alacaksanız da Zeytin hanı tavsiye ederim.
Ve tabi ki fıstık. Büyük bölümü Urfa’da yetişiyormuş ama
Antep fazlasıyla sahiplenmiş . Açıkçası kırmızı kabuklu olanlardan almak
istiyordum ama hiçbir yerde bulamadım. Ağustos ayında oluyormuş kırmızı
kırmızı, en fazla Eylül ortasına kadar kalıyormuş. Mevsimi değil yani.
Bildiğimiz kabuklu fıstık ta bütün tezgahlarda var.
Son olarak bir de Antep mutfağına değineceğim. Meşhur
Kebapçı İmam Çağdaş ama çok tavsiye etmediler, marka olmuş sadece başka
kebapçılar da var. Mesela Şahinbeyde Ayıntap Kebap bunlardan biri.
Kebap nasılsa her yerde aynı diyerek Yasemek adında yöresel
yemeklerin sunulduğu bir restorana giriyoruz. Servis biraz ağır ama lezzet
mükemmel.
Girişte bütün yemekler, sunum olarak var. Onları görünce
menü istemeye de çok gerek yok. Alinazik, patlıcan dolması, beyran, analı
kızlı, yuvalama ve içli köfte meşhur lezzetler ama benden size küçük bir uyarı,
bıçak kültürleri yok. Bu sebeple içli köfte yemek isterseniz, peçeteye sarıp
yiyeceğinizden emin olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder